Herkeste olan bir şeydir dudak. Fakat hiçbiri böyle güzel olamaz. Hiçbiri mutluluk veremez insana. Sadece biri tamamlar dudaklarındaki boşluğu dudaklarıyla. Sadece biri her şeyi hissettirir. Tüm duyguları bir öpüşüyle unutur, bir öpüşüyle hatırlarsın. Sadece biri... Sadece Taehyung...
Taehyung'u öpmeye devam ederken ellerimi yanaklarına koydum. Nasıl değişmiştik böyle? Nasıl başlamıştı ki ona olan aşkım, uyanır uyanmaz ilk onu sevdiğimi söylemiştim? Gülümsedim hafifçe. Elimin birini onun saçlarına daldırırken cevabı biliyordum. Bir daha onu sevdiğimi söyleyememekten korkmuştum. Birimizden birinin ölmesinden korkmuştum.
Taehyung beni kucakladı. Ayağa kalktıktan sonra ayırdı dudaklarımızı. Ben onun belki de defalarca kez kucağındayken, gözlerimin tam içine baktı. Şah damarımda gezdirdi parmaklarının ucunu. İlk defa çabucak iyileşmiştim. Günlerce uyumama gerek kalmamıştı ilk defa.
"Özel ruh..." dedi Taehyung sessizce. "Benim özel ruhum..."
Gülümsediğimde o da gülümseyip daha da sıkı sardı beni. Onun ağlayışı geldi gözümün önüne. Namjoon'un bana gösterdiği o an... Taehyung'un "Ölemezsin!" diye bağırışı yankılandı kulaklarımda. Beni en başlarda evden kovan, bir geceyi dışarıda geçirmeme sebep olan o çocuk yoktu şimdi. Kaybolmuştu uzaklara. Ve onu bulmaya hiç niyetim yoktu.
"Onlara açıklamam gereken şeyler var." dedim Taehyung, beni götürmeye başladığında. Fakat durmadı. Yoluna devam ederken sinirle soludu.
"O orospu çocuklarına hiçbir şey söylemeyeceksin."
Hafifçe gülümsedim. Küfürleriyle güzel adam... Az kalsın seni bırakıp dünyaya dönecektim.
"Özel ruh ölürse herkes kurtulur." dedim kararlılıkla. "Ve ben öldüm. Şimdi ruhları kurtarma vakti."
Taehyung durdu. Yürümeyi kestikten sonra yavaşça bir nefes üfledi. Bıkmış gibi görünürken düz düz gözlerime baktı.
"Biraz önce ölüp tekrar yaşamış olmasaydın, vicdanını siktiğimi söylerdim." dediğinde kıkırdadım.
"Söylemiş kadar oldun." derken indirdi beni. Elimi tuttu hemen. Bana yine bir şey olmasından korkuyor gibi görünüyordu. Bakışlarımı onun bacaklarına çevirdim bende. Kesilen yer oldukça derin duruyordu fakat Taehyung bunu önemsiyordu gibi durmuyordu. Canı hiç acımıyormuşçasına beni taşımıştı. Şimdi de benimle beraber, el ele ruhların arasına yürüyordu.
"Ben özel ruhum." dedim Taehyung'un elinin sıcaklığı kalbime kadar işlerken. "Ve siz beni öldürdüğünüzde, nasıl buradan kurtulacağınızı öğrendim."
Herkes bana şaşkınlıkla bakıyordu. Hala tekrar yaşamış olmama şaşırıyorlardı. Onların ben ölür ölmez yaşayacaklarını düşündüklerini biliyordum. Fakat işi yanlış anlamışlardı. Benim ölmem sadece onlara yön gösterecekti.
"Burada öldürülmek bir son değil. Burada öldürülmek sizi bir seçime götürüyor. İki kapı sunuluyor size: biri yaşamanız için mavi, diğeri ölmeniz için kırmızı. Yaşamak da ölmek de sizin elinizde."
Kalabalık bana daha büyük bir şaşkınlıkla bakıyordu. Bunu önemsememeye çalıştım. Çünkü yıllar boyu düşündükleri şeyin gerçek olmadığını söylüyordum. Bana hemen inanmalarını beklemiyordum tabiki.
"Bizim elimizdeyse, neden herkes öldü?"
Aralarından birinin sorduğu soruyla yutkundum. Onlara bunca zaman ölenlerin ailelerinin söyledikleri kötü sözleri, sevdiklerinden yedikleri kazıkları, duydukları nefret dolu sözleri nasıl açıklayacaktım? Onlara da böyle bir şey olabileceğini, kendi ayaklarıyla ölüme gidebileceklerini nasıl söyleyebilirdim.