Başım ağrıyordu fakat kalbimdeki ağrı daha şiddetliydi. Uzun süre yatmaktan her yerim uyuşmuştu. Gözlerimden neden aktığını bilmediğim yaşlar dökülürken düşündüm. Bana ne olduğunu bilmiyordum. Şu an neden bir hastane odasındaydım? Bulanık gördüğüm ailemin yanındaki o doktor da neyin nesiydi? En son ne olduğunu hatırlamaya çalıştım fakat hiçbir şey hatırlayamadım o an. Sadece ağrılarım vardı. Baskılayıcı karakterdeki ağrılarım dışında hiçbir şeyi düşünemiyordum o an.
"Kim Seokjin." dedi kel ve beyaz önlük giymiş kişi. "Beni duyuyor musun?"
Ona, onu duyduğumu söylemek istedim. Dudaklarımı araladım fakat sesim çıkmadı. Suya ihtiyacım vardı. Boğazlarım ve yemek borum kupkuruydu.
"Beni duyuyorsan gözlerini kapatıp açman da yeterli olur."
Doktorun dediğini yapıp kapattım gözlerimi. Gözlerimde biriken göz yaşları yanaklarımdan süzülürken tekrar açtım gözlerimi. Bana ne olduğunu bilmiyordum. Neler olduğu hakkında minicik bir fikrim olmasa da, tek bildiğim şey kalbimde bir şeylerin acıdığıydı.
"Bir trafik kazası geçirip komaya girdin. 195 günlük bir süreç geçirdin. Bazen kalbin atmadı sana kalp masajı yaptık, bazen iyileşme belirtileri gösterip iyileşmedin." Sonra gülümsedi doktor. Yanıma yaklaşıp omuzlarımı sıktı. Yüzünde kocaman bir gülümseme varken devam etti cümlesine. "Ve sen başardın. Yaşadın."
Kaşlarım çatıldı. Ben komaya girip uyanmıştım. Fakat neden doktorun söylediği şeye sevinemiyordum bir türlü? Konuşabilirdim. Konuşabileceğimi biliyordum fakat konuşmak istemiyordum. Sanki dudaklarımı aralasam, bunun bir başarı olmadığını bağıracaktım doktora. İç sesim her şeye çok sinirliydi. Ve o... O çok üzgündü.
"Şimdi parmağımı takip etmeni istiyorum."
Doktor parmağını gözlerimin önünde bir sağa bir sola götürdü. Göz bebeklerim parmağı takip ederken doktorun gülümsemesi daha da genişledi.
"Şimdi de elimi sık."
Trafik kazası geçirdiğim o anı hatırlarken doktorun dediklerini yaptım. Arabanın nasıl taklalar attığı yerleşti hafızama. Sonrası kapkaranlıktı. En son trafik kazasını yaşamıştım ve sonra beynim karanlığa gömülmüştü. 6 ayı geçkin süredir hiçbir şey hissetmemiş, hiçbir şey görmemiştim.
"Oğlum iyi mi?"
Anneme baktım. Nedense onu özlemiş gibi hissetmiyordum. Onları yakın zamanda görmüşüm gibi geliyordu. Belki de bana uyuyor gibi geldiğim içindi bu. Fakat öyle hissetmiştim işte... Onları gördüğüm için mutlu olsam da bir eksiklik vardı ruhumda. Konuşmayı istemeyecek kadar, gözlerimden yaşlar akıtmaya devam ettirecek kadar büyük bir eksiklik...
"Şu anlık iyi gibi görünüyor. Yine de kontrol etmeliyiz. Bir şey olursa hemşire düğmesine basın. Geçmiş olsun."
Doktor bana kocaman gülümserken odadan çıktı. Annem bana doğru koştu sonra. Bana anında sarılırken anne kokusunu ne kadar özlediğimi anladım. Annemi koklarken kollarımı ona sardım. İkimizde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığımızda babam sardı bizi. Üçümüz de sarılırken annemin ağlayışları, babamın şükürleri yankılandı odada. Ne olursa olsun, ben ailemle olmaktan mutluydum.
Bir hafta daha hastanede kaldım. Doktor her gün beni bilmediğim cihazlara soktu. Tüm hastane çalışanlarını tanımıştım bu süreçte. Herkes beni çok sevmişti. Doktor geceye kaldığında tavla bile oynuyorduk. Zaman bir şekilde geçiyordu. Sadece içimde gitgide büyüyen o boşluk geçmiyordu. Geceleri sebepsizce ağlar mı insan? Hiç bilmediği bir şeyin acısını çeker mi? Neyin olduğunu bilmediğim bir acı vardı yüreğimde. Anlamdıramadığım ve kalbimin merkezinde olan tuhaf bir duygu geçmiyordu uyandığımdan beri.