Delicesine yumruk attım kum torbasına. 500 yumruğu geçirmek bile yetmedi benim için. Ağırlık kaldırmaya başladığımda ne kadar güçlendiğimi anlıyordum.
Kollarımın artık halinin kalmadığını anladığında bacaklarımı güçlendirmek için bisiklete bindim. Spor odasında hızla spor yaparken oldukça terlemiştim fakat umurumda değildi. Daha çok çalışıp daha çabuk güçlenmekti amacım. Bunu gerçekleştirmek için her şeyi yapacaktım.
Bisikleti hızla sürerken geçen haftayı hatırladım. Taehyung'un meme ucumla oynaması ve sonra beni yere atması aklıma doldu. O günden sonra pek karşılaşmamıştık evde. Bana dövüşmeyi de öğretmemişti bir hafta boyunca. Bazen merdivenlerden inip çıkarken karşılaşıyorduk fakat o beni umursamadan yanımdan geçip gidiyordu. Benim de işime geliyordu. O psikopatla zaman geçirmemiş oluyordum.
Her ne kadar manyağın teki de olsa yine onun sözüne uymuş, bacak kaslarımı geliştirmiştim bu bir hafta. Daha fazla kendime güveniyordum artık.
"Hyung, acıkmadın mı?"
Kapının önünde Jimin'i görünce durdu bacaklarım. Nefes nefese kaldığımı da böylelikle fark edebilmiştim.
"Kesinlikle açım." dediğimde Jimin güldü. Gelmemi söyleyip odadan çıktığında bisikletten indim. Yarısı dolu olan su şişemi alıp hepsini bir anda içtim. Islanmış saçlarımı geriye atıp çıktım odadan. Son hız mutfağa ilerledim. Taehyung yine ortalarda görünmüyordu fakat umursamadım. Dayak yemeye hiç niyetim yoktu.
Jimin ve Jungkook çoktan yemek yerlerken katıldım aralarına. Sessizce yemeğimizi yedik üçümüzde. Yemeğimiz bittiğinde ise öğrenmek istediğim soruları sormak için dudaklarımı araladım yine. Burada öğrenmem gereken çok şey vardı.
"Birkaç şey soracağım." dediğimde Jungkook güldü.
"İşte başlıyoruz!"
Jungkook'u umursamadım. Meraklı çıkan ses tonumu gizleyemeyerek konuştum.
"Buradaki insanlar neden birbirini öldürmek istiyor?"
Jimin ve Jungkook birbirine baktı. Bunu söylemek istemiyorlarmış gibi görünüyorlardı. Bu yüzden hızla konuştum.
"İlk geldiğimde de sormuştum ve yine cevap vermemiştiniz!"
Jimin bana doğru dönüp kafasını kaşıdı. Dudaklarını yaladıktan sonra mahcup bir ses tonuyla konuştu.
"Üzgünüm." dediği sırada sesi gerçekten üzgün geliyordu. "Taehyung bunu söylemememiz için bizi uyardı."
Sinirle nefesimi üfledim. Burada ölüm kalım mücadelesi verirken bunu bile öğrenemeyecek miydim? Kafamda soru işaretleri olsa da üstelemedim. Bunu onlardan öğrenirsem Taehyung onlara bir şey yapabilirdi. Bu yüzden bunu Taehyung'dan öğrenecektim.
"Burada yaralarımız iyileşirken, ölümde bir şey olmuyor." dedim kafam karışmış bir şekilde. "Ruhumuz burada öldüğünde gerçek hayatta da öldüğümüzü nereden biliyorsunuz? Belki de..." dediğim anda Jungkook kesti sözümü.
"Bunu tahmin etmen zor olmamalı." dediğinde laflarım ağzımda tıkılı kaldı.
"Ruhun ölüyor, hyung. Ruhun yokken bedenin nasıl uyanabilir?"
Kafamı salladım. "Doğru." dedim yavaşça. "Fakat bir şey tuhaf. Beni iyice dinleyin, olur mu?"
İkisi de kafasını sallayıp bana odaklandıklarında dikkatlice konuşmaya başladım.
"Buradaki her şeyin sahte olduğunu söylediniz. Defalarca dövüldüm fakat şu an hiçbir yaram yok. Çünkü dayakları bedenim değil, ruhum yedi. Bu düşünceyle ilerlediğimizde... Sizce de ruhumuzun bir bıçakla ölmesi saçma değil mi?"