(YN : Bir önceki bölümün bildirimi gelmemiş maalesef. Bu bölümü görünce eğer okumadıysanız bir önceki bölüme gidin. İyi okumalar 💜)
Gözlerim kapalıydı fakat göz yaşlarım bir aralık buluyorlardı yanaklarımdan rahatça süzülebilmek için. Ağlamak istiyordum. Her şeyi yıkıp dökmek ve bağırmak... Fakat asıl istediğim şey geriye dönmekti. Woo Bin'i kurtarabileceğim zamana dönmek istiyordum ben. Onu gerekirse eve kilitlemek istiyordum. Bunu yapacağını anlayıp onu dövmek fakat yine de yanımda tutmak... İşte istediğim şey buydu.
Taehyung'un kollarını bana daha da sıkı sardığını hissettim. Ona daha da sokulurken buldum kendimi. Ona sarılmak iyi hissettiriyordu. Woo Bin'i kaybetmenin acısıydı belki sebebi. Fakat ben dalgalarla dolu okyanusa bir yelkenliyle açılmışken durgun bir yer bulmuştum. Bu durgunluk ne kadar sürecek bilmiyordum fakat burada sığınmaya devam edeceğimden emindim. Tekrar o okyanusa dönüp yorulmak istemiyordum. Taehyung'un kokusunu çektim içime. Onun kokusu nane gibiydi. İçime çektikçe boğazımı yakıyordu fakat nefesimi verdiğimde daha ferah hissediyordum.
Uyumuyordum fakat uyanık da sayılmazdım. Gözlerim açılmıyordu fakat Taehyung'un kıpırdandığını fark edebiliyordum. Taehyung'un uyandığını hissettim. Bir süre hareket etmeden durdu. Sonra alnımda bir el hissettim. Taehyung'un alnımdaki saçları yavaşça çektiğini hissettim. Alnım açıkta kalana kadar oynadı saçlarımla. Sonra Jimin'in sesini duydum uzaklardan.
"Taehyung, uyandıysan dışarı çık. Seninle konuşmamız lazım."
Taehyung'un sesi duyduğuna emindim fakat hareket etmedi. Bir süre daha benimle aynı yatakta yattı. Fakat sonra kıpırdandı. Yatağın çöken kenarı havalandığında Taehyung'un yataktan kalktığını anlamıştım. Kapanan kapı sesini duyduğumda tam olarak uyanabilmiştim. Yatakta doğrulup gerildim. Esneyip belimi çıtlattıktan sonra asıldı suratım. Her an ağlayacakmışım gibi hissederken kalktım. Kapıya doğru yürüyüp kapının koluna elimi koydum. Tam açacaktım ki, duyduğum şeyle durdum.
"Woo Bin'i kurtarmak için koşmuşsun."
Jimin'in sesiydi bu. Fakat üzgün geliyordu sesi. Woo Bin'i kaybetmenin acısını onların da yaşadığını biliyordum.
"Evet."
Taehyung'un daha fazla açıklama yapmayacağını biliyordum. Sesi her zamanki gibi düz çıkıyordu.
"Woo Bin'i kurtarmak için mi koştun yoksa Jin Hyung'u kurtarmak için mi?"
Bir sessizlik oldu bir anda. Kapının arkasında olsam bile Taehyung'un attığı sert bakışları görebiliyordum.
"Bana hesap mı soruyorsunuz?"
Dudağımı ısırdım. Aptalca bir şey yüzünden kavga etmemeleri gerekirken Jungkook konuştu bu sefer.
"Onu kucaklayıp odana taşıdın." dedi şaşkın çıkan sesiyle. "Bu senin için oldukça tuhaf. Yoksa..."
"Sakın hesap sormaya devam etme!"
Taehyung'un keskin sesi duvarları bile delmişti. Ben bile onun sesinden korkarken Jungkook devam etmedi cümlesine. Ben sonrasında ne söyleyeceğini merak ederken ayak sesleri duyuldu. Dağıldıklarını anladığımda yutkundum. Bu konuşma da neyin nesiydi böyle?
Taehyung'un odasında gezinirken Woo Bin'i düşündüm. Eve almak için Taehyung'a ölmesi gerektiğini söylemiştim. Taehyung beni o gün öpmüştü.