Mağara karanlıktı ve dar olmasa da üç sıra halinde yürüyebilecekleri genişlikteydi. En önde Sers ve Bai Che gidiyorlardı, gergin değillerdi ama zihinlerinde dönüp duran düşünceler birbirlerinin ölümüyle ilgiliydi. Arkalarında altın kuyruklu dev kaplan, ve Bai Che'nin iki evcili vardı. 2 kaplan birbirine bakıyor, kızıl yılan her ikisine de pek dikkat etmiyordu. En arkada Li Zhen, köy liderinin sorularıyla baş etmeye çalışıyor, bıkmış bir şekilde olabildiğince doğru cevapları veriyordu.
Bu düzen bir anda bozuldu. Büyük bir patlama gerçekleşti ve etrafı duman kapladı. Taşlar düştü ve mağaranın her iki tarafını da kapattı. Patlama gerçekleşince Bai Che'nin ilk tepkisi geldikleri yere kaçmaya çalışmak oldu ancak çıkışın kapanması onun tepkisinden daha hızlı gerçekleşti. Bu büyük patlama sonucunda iki kaplanın arasındaki gerginlik birden arttı ve birbirlerinin üzerlerine atlamalarıyla sonuçlandı. Darbelerini vurdular, her iki taraf da yara almadan ayrıldı. Yılan, beyaz kaplanın yanına geçip sahibini gözlemlemeye başladı, ancak sahibini bu duman bulutunda bulamadı. Li Zhen, yaşlı adamın geri geri yürüyüp uzaklaşmasıyla yalnız kaldı. Ne yapabileceğini bilemedi, olayın şaşkınlığıyla ilk ve tek bağıran da o oldu.
Patlamayla eş zamanlı olarak beş olay gerçekleşti: Sers'in dumanların içinde kaybolması, köy liderinin geri çekilmesi, Bai Che'nin koşması, iki kaplanın darbeleri ve Li Zhen'in bağırması. Bu olayların ardından Bai Che'nin üstüne hançer yağdı. Bai Che hızla durdu ve üstüne gelen demir yağmurunu engellemeye çalıştı ancak hançerler sayı olarak çok fazla, hızlı ve güçlülerdi, sadece bir kısmını engelleyebiliyor, kalanları vücudunu parçalıyordu. Beyaz, sahibinin tehlikede olduğunu anladığında, duman bulutundan sahibini göremese de sezilerine güvenerek buzdan bir duvar oluşturdu. Buzdan duvar tam da gereken anda ve yerdeydi, ancak Bai Che çoktan bir çok yerinden yaralanmıştı. Hançerlerin fırlamasından hemen sonra Li Zhen'in olduğu bölgeden bir bağırış yükseldi ve Li Zhen yere yığıldı. Li Zhen'e ne olduğunu ise, orada sadece iki biliyordu; biri gülüyor, diğeri de duygusuzca gözlemliyordu.
Beyaz ve Kızıl, Rander Kaplanıyla bir savaşa tutuştuğunda Bai Che, dumanların arasındaki rakibine karşı gelmesini sağlayacak tek tekniğini5 hazırlamaya başladı.
-------------------------------------
Li Zhen, Bai Che'nin Dört Kollu Lav Golemini aldığını görünce afallamış bir ifadeyle izlemişti olanları. İlk önce lav golemini kullanarak Sers'e karşı geleceğini düşünmüştü. Evet, Bai Che güçlüydü, ama Sers'i yenemezdi, aradaki seviye farkı çok fazlaydı. Şimdi golemi almış ve güvenliklerini kesinleştirmişti. Ancak Bai Che'nin elindeki zinciri kuvvetle sıktığını ve golemi acıyla inlettiğini görünce yaptıklarına anlam verememişti.
Patron Yan telaşla bağırıyordu. "Ne yapıyorsun sen? Canını yakma onun!"
Lakin Bai Che soğukkanlılığını korudu, hatta sakin bir gülümseme sergiledi. "Yüz bin katkı puanını aldın. Artık geri dönüşü yok. Golem, artık benim!"
Golem çığlıklarla zıplıyor, kollarının sahip olduğu yıkıcı güçle duvarda göçükler oluşturuyordu. Etrafa sıçrayan lavlar ölümcüldü. Li Zhen bu lavların kurbanı olmamak için geri çekildi ve şaşkınlıkla olayları izlemeye devam etti.
Bai Che'nin yumruğunu tüm kuvvetiyle sıktı ve zinciri kırdı. Zincirin halkaları tek tek kopup yere düşerken, büyük bir çığlık koptu, bir lav patlaması gerçekleşti ve golemin büyük bedeni alevler saçarak yere yığıldı. Lavlar etrafa dağılırken golem hareketsiz yerde duruyordu.
Patron Yan Bai Che'nin elindeki zincir parçalarına baktı, sonra bakışlarını yerdeki zincirlerde döndürüp golemin cansız bedenine baktı. Golem parçalanıyor ve taşları dökülüyordu, lavlar bedenini terk ederken ateşler saçıyorlardı.
Afallamış Patron Yan tekrar Bai Che'ye döndürdü bakışlarını. Lavların parıltısında yüzü aydınlanan o çocuk, boş boş bakıp gülümsüyordu. Patron Yan bu ifadeye birkaç saniye baktıktan sonra bir anda kendine geldi ve bağırmaya başladı. "Sen ne biçim bir canavar terbiyecisisin ha? Böyle ender bir varlığı nasıl öldürebilirsin! Büyük bir fırsatı yok ettin! Bu havyan, kıtamızdaki alabileceğin en değerli varlıktı, en değerlisiydi lan, en değerlisi! Bundan başka yoktu! Göz bebeğimi öldürdün!"
"Ona ölü ihtiyacım vardı."
"Sen... Sen... Eğer 1. Kıdemlinin öğrencisi olmasaydın..."
"Teklifi sen yaptın, ben de kabul ettim. Puanlarını aldın, golemi verdin. O dakikadan sonra da canavarımla ne yaptığım seni alakadar etmez." Bai Che ilerledi ve bir el hareketiyle golemin cesedini depolama çantasına koydu.
Göçükler içindeki alana bakan Patron Yan, yavaş adımlarla ayrılan Bai Che'ye bakmadı bile. Ellerini 2 yana salmıştı, bacakları hafiften titriyordu ve gözlerinde pişmanlık okunuyordu. Şimdi farkına varıyor olabilirdi ki en değerli şeyini kaybetmişti. O golem için haftalarca araştırma yaptırmış ve yaşayan bir varlık haline gelebilmesi için aylarca dev yanardağının çevresinde dolanmıştı. Annesi yok olurken ardında bir kalıntı bırakmıştı. Patron Yan bu bilgiyi edindiğinde adamlarının büyük çoğunluğunu yanardağının olduğu bölgeye yerleştirmiş ve giriş çıkışı kapatmıştı. Bu kalıntının içinden yeni bir bebek golemin doğması için on yıllar gerekirdi, bu süreyi hızlandırmak ve kimse duymadan halletmek için bir sürü kaynak harcamıştı. Evet, bu kaynakları tarikattan edinmiş, ortalama dört bin katkı puanı harcamıştı ve bu miktar yüz bin katkı puanının yanında oldukça düşük kalırdı. Ancak yine de iki yıl kadar uğraştığı ve doğurmak için enerji sarf ettiği canavarının ölmesi onun için zihinsel olarak büyük bir yıkımdı. Kendi çocuğu öldürülmüş kadar olmuştu neredeyse. Koskoca iki yılını o canavarı doğurmak için hiçe saymıştı.
Bai Che merdivenden çıkarken kendi kendine gülümsedi ve fısıltıyla karışık "'Lav Bölgesi' demek..." diye geçirdi içinden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kudretlilerin Lordu
Fantasy"Kudretlilerim, Bizler kurtarıcı değiliz, Bizler katiliz, yok ediciyiz. Bizler avcıyız, 'Onları' avlayacak olanlarız. 'Onlar' birçok isimle bilinirler. Yaratıcı, Tanrı, Yöneten, Kutsayan Ve Ölümsüzler. İsimlerini sınamamızın vakti geldi. Tanrılar av...