bölüm 4

1K 120 26
                                    

"dostum, seni dolabına kadar götüren jung jaehyun değil miydi?" ten şaşkınca sordu.

"evet, jaehyun'du. taeyong'un kafesinde tanıştık, aynı okula gittiğimizi öğrenince de benimle  beraber yürümek istedi," doyoung  gözlerini devirdi. "hepsi bu kadar."

"geçen hafta böyle demiyordun."

"ten, kapa çeneni! doyoung'u yalnız bırak!"

"sen ne dersen o, büyükbaba!"

doyoung dolabından döndüğünde gördüğü ilk şey kısa tay çocuğa saldırmaya çalışan yaşlı kısa çocuktu.

sonraki iki hafta boyunca, doyoung ve jaehyun'un öğrenci birliğindeyken göz teması kurdukları ve jaehyun'un ona küçük gülümsemeler verdiği, doyoung'un ise ona gözlerin devirdiği zamanlar oldu.

çünkü doyoung jaehyun ile uğraşmak istemiyordu.

------

doyoung yıllarca kullanılan kütüphaneden içeri girdiğinde eski kitapların kokusunu alır almaz sırıtmaya başladı.

kütüphane, doyoung'un güvenli sığınağıydı. buraya gençler gelmiyordu. (çünkü bu kütüphanenin programları sadece üç ila beş yaş arası ya da altmış yaş üstü insanlar içindi.) ten buraya gelemezdi. (çünkü bir kitap bile açmazdı.)

yani dikkat dağıtıcı hiçbir şey yoktu.

burada sadece ebeveynleri, bazen de büyükanneleri ve büyükbabaları ile gelen küçük çocuklar, araştırma yapmak ve eğlenmek için telefonlarını kullanmayı reddedenler vardı. çünkü bu kütüphanede ansiklopediler ve kutu oyunları bulunuyordu.

doyoung her zamanki çalışma masasına giderken satranç oynayan iki adama gülümseyerek el salladı, onlar da her cumartesi buraya gelirlerdi. bunu bir rutin haline getirdikleri için onları tebrik etti.

ancak bir şey -daha doğrusu birisi- masasında oturuyordu. düzenli olarak kıçında çektiği ağrıya sebep olan, doyoung'un varlığına zar zor dayanabildiği kişi; koyu renk saçlı ve gözlüklü genç adam test kitabının üstüne eğilmiş, ders çalışıyordu.

doyoung somurttu ama bir yorum yapmamaya karar verdi.

başka bir masaya ya da aynı masada başka bir sandalyeye oturabilirdi.

"hey, doyoung! merhaba," masada oturan genç çocuk konuştu. "bana katılmak ister misin?"

tereddütlü olmasına rağmen doyoung yavaşça yuvarlak masaya doğru yaklaştı. jaehyun'un yanına oturmadan önce çantasından bilgisayarını çıkardı ve çantayı yere koydu.

jaehyun tekrar konuşmaya başlayana kadar birkaç dakika sessizlik içinde çalıştılar.

"hyung, bunun nasıl yapılacağını biliyor musun? yapamadım ve eğer ikimiz de aynı sınıftaysak, sorudan vazgeçmeden önce sana da sormanın akıllıca olduğunu düşündüm."

doyoung gözlerini bilgisayarının ekranından çekti ve jaehyun'un önüne doğru ittiği kağıtlara çevirdi. "evet, tamam. bu bir kelime problemi, ama probleme devam etmeden önce bir grafik çizmen gerekir, yoksa ne olduğunu anlayamazsın."

"ah, tamam..."

"hâlâ ne olduğunu anlamadın, değil mi?" doyoung yüzündeki küçük gülümsemeyle sordu.

jaehyun da ona gülümsedi ve parmaklarıyla silah yaptı. "beni yakaladın, tavşancık."

"her neyse, problem çarpmayla başlıyor..."

doyoung ve jaehyun için çarşamba günleri kütüphanede buluşmak bir rutin haline gelmişti. sadece konuşmanın yanı sıra ödev ve projelerinde de birbirlerine yardımcı olacaklardı.

son buluşmalarından sonra birlikte akşam yemeği yemeye, kahve almaya ve üniversiteye beraber yürümeye başlamışlardı. okul kafeteryasında aynı masada oturmaya bile başlamışlardı.

doyoung'un düşünebildiği tek şey şuydu:

ruh eşleri olmamız onunla arkadaş olamayacağım anlamına gelmez. o ruh eşleri olduğumuzu bilmese de onunla hâlâ arkadaş olabilirim.

lavender::dojaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin