2 gün sonra
tepesindeki sıcak güneş doyoung'un derisini yakıyordu ve her tarafını terletmeye başlamıştı. dudaklarını ısırdı, arkadaşlarından biri onun kaybolduğunu fark edecek miydi merak etti.
oda arkadaşı ten, havuza gelmesi konusunda ısrar etmişti.
o sırada doyoung'un buraya tercih edeceği milyonlarca yer vardı. ilk yer apartman daireleriydi, güzel bir havası ve bütün kitapları vardı. finalleri yaklaşıyordu ve hepsini geçeceğini bilmesine rağmen, fazladan çalışması kimseye zarar vermezdi.
en azından yanımda bir kağıt getirebilirdim, diye düşündü doyoung.
yüzme havuzuna bu kadar yakın olması, omurgasına bir ürperti gönderdi. birkaç sayfa ders notu olsaydı hiç fena olmazdı. notlara bakmak her zaman güzeldi.
"hey, doyoung!" diye bağırdı jackson. havuzun kenarına yaklaşarak ona el salladı. sırtını duvara yasladı, saçları dağınık ve ıslaktı. "acele edip buraya gelecek misin?"
doyoung dudaklarını ısırdı. ten'in arkadaşlarından birkaçı ona umutla bakıyordu.
iç çekerek havuza doğru adımladı. etrafında çocuklar gülüşüp duruyordu ve yetişkinler de havuza girip çıkıyordu. her yer dolu olsa da ten'in arkadaşları kendi küçük köşelerinde rahat görünüyorlardı.
çok suya yaklaşmak garip hissettirmişti. çocukken bile, küvet yerine duş almayı tercih ederdi ve nadiren yüzerdi. moduna göre bisiklet sürer ya da oyun oynardı, fakat yüzme onun sıklıkla yaptığı bir şey değildi.
suyun her tarafını sarması onu endişelendiriyordu.
ilk önce ayağını suya soktu. parmakları suya değdiği anda üşüdü ve havuzun kenarındaki metal demirlere daha sıkı tutundu. sonra, diğerlerini daha fazla bekletmek istemediğinden havuzun merdiveninin ilk basamağına bastı ve yavaşça havuza girmeye başladı.
suya girdikçe ayak parmaklarını değdirdiğinden daha kötü hissetmeye başladı.
banyo iyi olan tek şeydi. su temizdi ve doyoung suyun içindeki tek kişiydi. havuz suyu klorluydu, diğer sayısız kimyasal maddeden bahsetmiyordu bile. en küçüğünden en yaşlısına kadar herkes havuzu kullanıyordu; soyulmuş yara bantlarından, havuz oyuncaklarından ve düşmüş mücevherlerden bahsetmek bile istemiyordu.
su berrak ve ışıltılı gözüküyor olabilirdi ama doyoung'u kandıramazdı.
doyoung havuzun kenarlarına tutunarak ilerliyordu. yanında, jackson'ın arkadaşlarından biri olan siyah saçlı bir kız yüzüyordu. adının momo olduğunu düşünüyordu fakat emin değildi.
ten ve jackson sosyal insanlardı ve herkes onları tanıyor gibi gözüküyordu.
suya girdiğinde, üzerindeki gözler onu terk etti. doyoung rahatladı.
gözlüğü olmadan insanlar biraz bulanık gözüküyordu ama renklere ve seslere odaklandıktan sonra çevresindekilerin kim olduklarını anlıyordu. koruyucu gözlükleri olsaydı onları giyerdi.
birkaç dakika konuşmalarını dinledikten sonra, doyoung duyduğu birkaç şeyi düşünmeye başladı.
bunun için mi havuza geldiler? eğer steve sosyalleşmek istiyorsa kampüsteki kütüphaneye, bir kahve dükkanına ya da bir kitapçıya da gidebilirdi. neden bir sürü yer varken bir havuza geldiler?
ve neden, doyoung bunu çok merak ediyordu, beni de çağırdı?
bir süre daha bunun üzerine düşündü.
ne kadar kirli bir yer içinde olduğunu hatırlamamak için yapabileceği en iyi şey buydu.
bu da sıkıcı gelmeye başladığında, kağıtları ve kitapları olmadan çalışmaya başladı. kimya formüllerini tekrar etti. hesap makinesi ya da kağıtlar olmadan matematik problemleri çözdü. hatırladığı kadarıyla zihninde romanlara denemeler yazdı.
düşünmeye devam ederken vücudunun suya daha fazla girdiğini veya duvarlara tutunmayı bıraktığını fark etmedi.
farkına vardığında ise tamamen suyun içindeydi. ağzını açtı ve su, kirli havuz suyu ağzının içine girdi. doyoung boğazını tuttu, acilen içindeki suyu çıkarmalıydı.
suyun altında görmek daha da zordu. gözleri yanıyordu ve onları zar zor açık tutabiliyordu. dünya bulanıktı, suyun maviliğiyle karışan diğer renkleri soyut birer tablo gibi görüyordu.
su çok güçlüydü. diğer renkler solmaya başladı ve mavilik etrafında yoğunlaştı. umrunda değildi, tek istediği ağzındaki pis suyu çıkarmaktı. vücudu havuzun soğuk zeminine yaklaşmaya başladığında bile tek düşünebildiği, iğrenç havuz suyunu ağzından çıkarabilmekti.
-------
dünyaya tekrar gözlerini açtığında kahverengi bir şeyler gördü. vücudu ağırlaşmıştı ve üstünde birisinin olduğunu hissediyordu. bu, onun çok fazla ramen yediğinde gördüğü garip rüyalardan biri gibiydi.
bir şey tekrar dudaklarına baskı yapmaya başladı. bunun, bir başkasının dudakları olduğunu fark etmesi biraz zamanını aldı.
bir süre sonra onlar da gitti. doyoung'un görüşü biraz daha düzeldiğinde, üzerindeki kişinin özelliklerini artık söyleyebilirdi.
büyük gözlü, kendi yaşlarında ya da ondan birkaç yaş küçük bir adamdı. kahverengi saçları ıslanmış ve yüzüne yapışmıştı.
doyoung adamın başka detaylarını çözemeden öksürmeye başladı. ağzından su geliyordu.
acı vücudunu ele geçirdi ve başına bir ağrı saplandı, havuzdan uzaklaşıp bir daha asla buraya gelmeyeceğini haykırmak istiyordu.
"aman tanrım! iyi misin? bizi gerçekten endişelendirdin," üstündeki adam yavaşça oturmasına yardım etti.
doyoung kafasını kaldırdı ve kurtarıcısıyla göz göze geldi.
nefes aldı.
jaehyun.
jaehyun hayatını kurtarmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lavender::dojae
Fanfictionruh eşini inkar ettiğin zaman ilişkileriniz zarar görür. ve bu çok acıtır. all rights belong to @thefuckno