bölüm 1

2K 124 78
                                    

doyoung ruh eşinin neye göre seçildiğini bilmiyordu. umrunda da değildi.

yıllar boyunca insanlar ona, onu mutlu edecek birisinin olduğunu söylemişti; bunlar genç yaşta ruh eşlerini bulmuş kişilerdi.

erkek kardeşi, jeno, ruh eşinin senin ilgilerini paylaşan ve seni anlayan biri olduğunu söylerdi. jeno daha ruh eşini bulamamıştı fakat verdiği neden ruh eşleri için iyi bir tanımdı.

başkaları ise ruh eşinin seni iyi dengeleyen birisi olduğunu söylerdi. bu, babasının onları bırakıp gitmeden ve annesinin bir çiçek gibi soluşunu izlemeden önce annesinin söylediği son şeydi.

doyoung bir şeyden emindi: ruh eşi yoktu. zaten istemiyordu. yirmi beş yaşındaydı ve ruh eşinden hiçbir iz yoktu. babası yüzünden annesinin neredeyse ölmesini görmesi, asla aynı şeyi yaşamak istememesine sebep olmuştu.

korkmuştu.

doyoung çocukken, annesi ona babasıyla olan aşklarını anlatırdı. babasıyla tanıştıklarında, birbirlerinin bileklerinin iç kısmında küçük bir çiçeğin göründüğünü ve böylece her ikisinin de ruh eşleriyle tanıştıklarını söylerdi. büyüdüğünde onun da başına böyle bir şeyin geleceğini söylerdi ve o zamanlar doyoung, kendi ruh eşini görmek için sabırsızlanıyordu. ama babası, annesini iki çocukla beraber bırakıp terk ettiğinde bunun sadece bir peri masalından ibaret olduğunu anlamıştı.

"doyoung!" en yakın arkadaşının, taeil'in, gözünün önünde parmaklarını şıklatmasıyla düşüncelerinden sıyrılmıştı. yine mi dalmıştı?

"evet, tekrar daldın. seni uyandırdığım için teşekkür etmelisin," dedi taeil. doyoung utanmıştı, yemek çubuklarını siyah fasulye ezmeli eriştesinin içine sokmadan önce arkadaşına özür dileyen bir bakış attı.

"özür dilerim. ne diyordun?" doyoung düzgünce yemeğini yemeye çalışırken taeil'e ve yanına oturan kısa tay çocuğa sordu. malzemeleri karıştırmadan bunu yemek çok zordu.

ten, tay çocuk, derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. "dediğim gibi, dışarı çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. ya da hayır, dışarı çıkmamız gerek."

doyoung araya girmek için ağzını açtı ama ten onu çok iyi tanıyordu, o konuşmadan önce elini kaldırdı. "ve hayır, netflix'ten film izlemek ve yemek siparişi vermek dışarı çıkmak sayılmıyor. bu cuma, siz ikiniz ve ben dışarı çıkıyoruz," ten çantasını alıp kalkarken omzunun üzerinden diğerlerine bir bakış attı ve tartışmaya yer bırakmadan odadan çıktı.

"kahretsin," doyoung, taeil'in kendi kendine mırıldandığını duydu. ten, doyoung ve taeil'in dışarı çıkmaktan nefret ettiklerini biliyordu, ama arkadaşları dik başlıydı ve 'hayır' cevabını asla kabul etmiyordu.

belki hasta taklidi yapabilirim, diye düşündü doyoung. bu haftasonu kanepesinden ayrılmasına imkan yoktu.

--------

doyoung muhtemelen her gecesini evde geçirmekten, pijamalarıyla televizyon şovları izlemekten ve taeil'le hangi atıştırmalıkları yiyeceklerini konuşmaktan hoşnut olurdu.

fakat onun yerine, şu an seul'un merkezinde bir kulüpteydi.

"kulüpler için fazla yaşlıyım." doyoung diğer iki arkadaşına ellinci kez söylemişti.

ten uzanıp doyoung'un sırtını pat patlamıştı. "şu an yenilecek gibi görünmeseydin daha ikna edici olabilirdin."

taeil doyoung'a gülümsedi ve kafasını salladı, ten'e katılıyordu.

doyoung koyu mavi gömleğinin üzerinde çok iyi gözüktüğünü biliyordu. gözlerindeki mavi lenslerle ve mavi-mor saçlarıyla da ne kadar harika göründüğünü biliyordu. pantolonunun ne kadar sıkı olduğunu biliyordu. biliyordu, çünkü gittikleri gay barda onu izleyen birçok adam olduğunu görmüştü.

müzik, insanlarla dolu kulüpte son ses çalıyordu. birkaç bardak içkiden sonra, ten'in erkek arkadaşı taeyong'un izniyle, doyoung artık dans pistindeki insanları ayırt edemiyordu, her şey onun için bulanıklaşmıştı.

pistteki insanların arasında dans ederken doyoung'un damarlarından alkol akıyordu. ışıklar yanıp sönüyordu, müzik o kadar yüksek sesliydi ki müziğin vücuduna çarptığını hissediyordu. kaç bardak tekila içtiğini bile hatırlamıyordu. sadece her şeyin çok iyi hissettirdiğini biliyordu...

özellikle sınavlardan sonra bu çok iyi hissettirmişti.

onunla dans edip etmeyeceğini sormak için taeil'i ararken elinde bir bardak içki tutan genç, çekici bir adam görmüştü.

doyoung ona bakmak için önünü tamamen ona döndürdü. etrafında, onun dikkatini çekmeye çalışan ve her biri birbirinden cesur kızlar vardı. adam çok rahatsız gözüküyordu, bu komikti.

dürüst olmak gerekirse, doyoung yakışıklı adamı evlerine götürmek istedikleri için kızları suçlayamazdı. siyah deri ceketi ve ona çok yakışan kot pantolonuyla göz kamaştırıcı bir manzara sunuyordu.

doyoung en sevdiği şarkının çaldığını duyunca düşüncelerinden sıyrıldı. gözlerini kapattı, müziğin kendisini sarmasına izin verdi ve müzikle beraber sallanmaya başladı.

aniden doyoung kalçalarında bir çift el hissetti. kim olduğunu görmek için döndüğünde daha önceden bahsettiği yakışıklı, kahverengi saçlı adamın sırıtarak ona baktığını gördü.

hiçbiri bir karıncalanmanın ve elektriklenmenin vücutlarından akıp gittiğini fark etmedi. alkol damarlarından akıp giderken bütün algıları kapanmıştı.

"hey güzelim, benimle dans eder misin?" diye sordu. doyoung sırıttı ve karşısındakinin gömleğinden tutarak onu daha yakına çekti.

"elbette..."

vücutlarını birbirine sürterek ve kalçalarını birbirlerine bastırarak dans ettiler. doyoung kollarını kaldırdı ve yakışıklı adamın boynuna sardı, arkasını döndü ve ona daha çok yaklaştı.

sonra kalçalarını hareket ettirmeye başladı, yavaş hareketlerle aşağı yukarı sürtüyordu.

aralarındaki sürtünme iyi hissettiriyordu, doyoung'a göre ise karşısındakine daha çok yaklaştığında nefeslerinin sıklaşması onu daha çok tatmin ediyordu.

başını diğerinin omzuna koyarak kulağına fısıldadı, "iyi zaman geçiriyor musun?"

"seninle olmamın tek nedeni bu," sonra durakladı. "adın ne? benimki jaehyun."

"ne önemi var," doyoung utangaçça cevap verdi ve sonra gülümsedi. "zaten yakında ayrılacağım."

"benimle birlikte," diye dalga geçti jaehyun.

"hmm... ilk önce beni ikna etmelisin."

"oh, bu sesi sevdim tavşancık."

lavender::dojaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin