bölüm 37

628 42 43
                                    

altı ay önce

doyoung, taeil ve ten şirin bir restoranın masasında oturuyordu.

arkadaşlarıyla bir araya gelmeleri sıradışı bir olay değildi, fakat bu kadar hızlı bir şekilde davet edilmeleri alışılmadık bir şeydi.

asıl garip olanı ise, en iyi arkadaşlarını aradığında ve bu fransız restoranına olabildiğince çabuk gelmelerini istediğinde ten'in sesindeki aceleydi.

ten'in sesini duymalarıyla taeil ve doyoung olabilecek en kötü senaryoları düşünmüşlerdi.

doyoung, ten ile taeyong'un ilişkilerinde bir sorun olduğunu düşünmüştü, ten ile telefonda konuşurken beyzbol sopasını aramaya başlamıştı bile.

taeil ise, ten ve ailesine bir şey olduğunu ya da dans stüdyosunun yandığını düşünerek panikliyordu. telefonda ne olduğunu birçok kez sormuştu, fakat ten hızlı gelmeleri gerektiğini söyleyip telefonu yüzlerine kapatmıştı.

iki arkadaş endişeli yüzleri ile hemen ten'in bulunduğu masaya oturdu.

"iyi misin?"

"stüdyon yanmadı değil mi?"

"o orospu nerede? onun gözlerini çıkaracağım."

"gıda zehirlenmesi yaşadın ve bitmeyen ishalin yüzünden ölecek misin?"

ten ve doyoung, söylediği saçma nedeni duyunca aynı anda taeil'e döndü. "ne?"

"ne? bu mümkün! burada hemşire olan benim, tıbbi bilgimi sorgulamayın!"

ten boğazını temizledi ve konuşmaya başladı. "tamam, ben iyiyim. size söyleyeceğim şey taeyong hakkında. o-"

"biliyordum! endişelenme ten, şok cihazımı ve onu boğmaya yetecek kadar ipi yanımda getirdim. sadece bana onun yerini söylemelisin." doyoung çantasını karıştırıp saydığı eşyaları bulmaya başladı.

"hayır, hayır, hayır! o iyi! kötü bir şey yapmadı," ten, doyoung'un ardından panikle konuşmaya başladı.

"peki, bunu neden daha önce söylemedin aptal!"

taeil ikilinin kavgasını böldü. "sakin olun. ten, sen de ne olduysa söyle artık!"

ten, gizlediği sol elini masanın altından çıkardı. yüzük parmağında, ortasında küçük bir pırlantanın parladığı sade ve altın bir yüzük vardı.

"evleniyorum, sürtükler!"

---------

şimdi (ocağın son haftası)

güzel bir kış düğünü olmuştu.

müzik ve yemekler harikaydı. doyoung bu günün sonsuza kadar sürmesini istiyordu, ama günün çabuk biteceğini bildiğinden anın tadını çıkarmaya çalışıyordu.

doyoung, ten ve taeyong'u uzun yıllardır tanıyordu, ikisinin sonunda hayatlarını birleştirdiği için çok mutluydu.

şimdi ise resepsiyondan geliyordu, ten'in çok zengin ailesine ait bir oteldeydiler.

konukların çoğu pistte dans edip eğlenirken, doyoung ve ten bir masada oturmuş sohbet ediyordu.

doyoung şarabını yudumlarken yanındaki güzel damada iltifat ediyordu. "partilerin nasıl yapılacağını iyi biliyorsun, ten."

ten kıkırdadı. "evlilik için ne derler bilirsin, bekar hayatının sonudur."

şarabından bir yudum daha aldıktan sonra doyoung da ten'e gülümsedi. "peki, taeyong ile balayı için nereyi planlıyorsunuz? japonya? ya da hawaii?"

"avrupa'da bir yere gideceğimizi düşünüyorum. taeyong her zaman almanya'yı ziyaret etmek istiyordu."

"evet, orası güzel bir yer," doyoung alman aksanıyla konuşmayı denedi, ama bu sadece ten'in kahkaha atmasına neden olmuştu. doyoung taklit yapmada iyi değildi ama her zaman insanları güldürürdü.

"ah, seni özleyeceğim doyoung."

"beni çok fazla özlemeyeceksin. bir ay mı kalacaksınız?"

"bir ay ve bir hafta," ten onu onayladı. "taeyong ve benim evlenmemiz hâlâ çok şaşırtıcı. ilişkimizin adını pek önemsemeyen bir çifttik. yine de, evlendiğimiz için mutluyum."

doyoung ve ten konuşmalarına devam ederken, taeyong beyaz takım elbisesi ile yanlarına geliyordu.

çok etkileyici görünüyordu. ama doyoung, ten'in gecenin ilerleyen saatlerinde o ceketi taeyong'un üzerinde bırakmayacağını biliyordu.

"hey, bücür," taeyong gülümseyerek konuşmaya başladı. "buketini atmanın zamanı geldi."

"ah doğru, neredeyse onu unutuyordum!" ten hızla yerinden kalktı. "şansını denemek ister misin doyoung?"

doyoung birkaç saniye düşündü. buketi yakalamanın, evlenecek bir sonraki kişinin kendisi olacağı anlamına geldiğini biliyordu, ama o an bunu umursamadı. bu sadece klasikleşmiş bir şeydi. evlenmek zorunda değildi.

"elbette, neden olmasın?" doyoung ayağa kalktı ve konuşmasına devam etti. "bu küçük oyuna ben de katılabilirim."

ten, buketini eline aldı. dans pistinin köşesinde duruyordu, arkasında doyoung ile diğer kadın ve erkek misafirler sıralanmıştı. doyoung, diğer kızların kazanma şansını ellerinden alacağı için sırıttı.

çiçek buketini elinde sıkıca tutan ten, omzunun üzerinden arkasında bekleyenlere baktı.

"tamam, çocuklar hazır mısınız?" diye sorduktan sonra herkes onu onayladı.

ten, kollarını kaldırıp indirerek kendisini çiçeği atmak için hazırladı. ardından çiçeği arkasındaki kalabalığa fırlattı.

herkes çiçek buketini tutmaya çalışırken, doyoung kenardan uzun kollarıyla çiçeğe ulaştı.

şansına, doyoung buketi çabucak yakalamıştı. çiçeğin tutulduğunu gören kalabalık mırıldanarak dağılmaya başladı.

doyoung mutlu bir şekilde arkasını döndüğünde jaehyun'u gördü, oldukça gergin gözüküyordu. "doyoung?"

"efendim?"

jaehyun derin bir nefes alarak konuşmaya başladı. "ilk tanıştığımızda, senin garip ve kaba birisi olduğunu düşünmüştüm. fakat seni tanıdıkça ne kadar kibar ve inanılmaz olduğunu anladım."

"ne yapı-"

"mümkün olan her anda seni yanımda görmek istiyorum. iyi ya da kötü olsa da. seni seviyorum ve hayatımın geri kalanını seninle birlikte geçirmek istiyorum," jaehyun cebinden küçük bir kutu çıkardı ve diz çöktü.

doyoung'un gözleri şaşkınlıkla kutu ile jaehyun arasında gidip geliyordu. "bebeğim, ben-" 

"hayatımın aşkı, kim doyoung, benimle evlenir misin?" jaehyun kutuyu açtı ve altın rengi çizgiler bulunduran gri iki yüzüğü açığa çıkardı.

doyoung'un ağzı şaşkınlıkla açılmıştı, duyduklarını anlamaya çalışıyordu. bakışlarını yüzüklerden çekerek jaehyun'a çıkardı.

jaehyun'a bakarken gözyaşları düşmeye başladı. doyoung'un tepkisini beklerken jaehyun'un kalbi deli gibi atıyordu.

"evet," doyoung fısıldadı ve kollarını sıkıca jaehyun'a sardı. "benim gibi biriyle evlenmek istediğine inanamıyorum..."

jaehyun mutlulukla gülümsedi ve sarılmasına karşılık verdi. "seni, sen olduğun için seviyorum doyoung, bunu hiçbir şey değiştiremez," sarılmayı bıraktı ve yüzüklerden birini alarak sevgilisinin parmağına taktı.

doyoung gözyaşlarını sildi ve jaehyun'un kendi yüzüğünü takmasını bekledi. "bunu ne zamandır düşünüyorsun?"

jaehyun onu öptü. "taeyong ve ten uzun zamandır bunu biliyordu. düğünlerinde bunu yapmam için bana izin verdiler."

"tanrım, seni seviyorum."

ikili tekrar öpüşmeye başladığında, etraftaki kalabalık onları alkışlamaya ve bağırmaya başladı...

en çok ten, taeil ve taeyong onlar için bağırıyordu.

lavender::dojaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin