HAYATIM, ÇOCUĞUKLUĞUM VE DOĞUŞ

2 0 0
                                    


Ben bir tasarımcıyım. Adım Erdem Çetinkayamet'a. Evet bu benim gerçek adım ve anne babamdan aldığım soyadım. Çetin kıyameti haber veren bir birleşime sahip olması bir tesadüf mü yoksa hikmetli bir kader kaleminin düştüğü not mu? Bunu zaman gösterecek.

Bu yolda benimle yürüyecek herkesi yakından tanımak istiyorum. Ama beni bu yola götüren hayatımı merak edenler için biraz anlatmak ve aynı yolda yürüyenler içinde bir iz olsun diye paylaşmak istiyorum.

Ben 23 Ramazan 1400 hicri yılında Ankara'da doğdum. Babam Nallahan'ın Kara Hisar köyünden annem Bağdere köyündendir. Yunus emre ve Taptuk Emre'nin izlerini taşır beldemiz.

Size yaşadığım olağanüstü ve hayret uyandıran şeyleri, doğumumu ve öncesini de anlatacağım. Bunlar kişisel deneyimlerim ve merak edip ders çıkarmak isteyenler için anlatıyorum. İnanmayanlarda olacaktır ama temiz kalpleriniz doğruluğunu sesimden ve kelimelerin ruhundan tanıyacaktır.

DOĞUMUMDAN ÖNCESİ

Annem, Ankara'da bir gece kondu mahallesinde ki küçük bir evde yaşıyordu. Bana hamileliğinin başlarında ya da hemen önce köyümüz Bağder'i Bala'ya gitmiş. Ama hamileliğini K.ören'de geçirmiş.

Oralarda komşuluk ve misafirlik çoktu. Annem bu misafirliklerin birine hamile iken gitmiş ve orada bir hikâyeye kulak misafiri olmuş.

Bir anne hamileyken karnından, bebeğinin ağlama sesini duymuş. Ama imkânsız gibi görünen bu duruma anlam verememiş ve korkmuş. Acaba kaderine mi ağlıyor diye düşünmüş. Bebek doğup çocuk olduğunda anlatılana göre kaçırılmış ve bir daha haber alınamamış. Dilendirilmek üzere kaçırılan çocuklardan olduğunu düşünmüşler ama onu bulamamışlar.

Annem bu hikâyenin etkisiyle üzüntü ve korku içinde eve gelmiş ve ayakta iken; oldukça net bir şekilde gülüş sesimi duymuş. Yani kahkaha atan bir bebek gülüş sesi. İçinden gelen bu ses onu heyecanlandırmış ve oturup bir süre dinlemiş. Aklından o an kaderimin güzel yazılacağı düşüncesi geçmiş. Hem şaşırmış hem sevinmiş. Bugün bile hayret içinde anlatır.

DOĞUMUM

Benim doğumuma az kala, çok uzak bir ilde görev yapan Ahmet dayım ve Halime yengem bize ziyarete gelmişler. Yengem de kuzenime hamileymiş. Gece 12'ye doğru annemin sancıları başlamış ve babama bir taksi bulmasını söylemiş. Ama 1980 yılında o ücra gece kondu bölgesinde taksi ne gezer? Sağ-sol çatışmalarının da en yoğun olduğu tehlikeli bir dönem. Doğumumdan bir ay sonra ülkede darbe olmuş.

Gece yarısı taksiyi nerden bulayım diye düşünürken babam, bahçe kapısını açmış ve daha açarken taksinin geldiğini görmüş. Hayret etmiş. Taksiye dur deyip annemi bindirmişler, yengem de onlara eşlik etmiş.

Tahir Burak çocuk doğum hastanesine götürülmüşüm. Halime yengemin içeri girmesine imkân yokmuş. Çünkü doğum yapacak olan ve ebeler haricinde kimse doğum odasına alınmazmış. Ama onu da doğum yapacak sancılı bir anne adayı zannederek soru sormadan içeri almışlar.

Annem çok acı çekmediğini rahat bir doğum olduğunu söylüyor. Beni ilk eline alan Halime yengem olmuş ve yıkamış. 23'ü 24'e bağlayan Ramazan gecesi 4-5 civarlarında 1400 hicri yılında dünyaya gelmişim. Annem senden hemen sonra güneş doğdu der. Yani 1980 Ağustos'unda.

ÇOCUKLUĞUM

Çocukluğumla ilgili en net hatırladığım şey; hissettiğim özlem ve arzuydu. Dünya öyle güzeldi ki ve öyle gizemli ve bir o kadar da acı ve kederle dolu. Arzu ettiğim hemen her şeyden mahrum olduğunu düşünüyor, sistemi kavramaya çalışıyordum. "Allah olmak ne güzel bir şey olmalı" diye çocuk aklımla düşünürdüm. "Seni herkesin sevmesi ve her dilediğinin gerçek olması".

Yataktan soğuk kış günleri sabahları çıkmadığımda, beni çok seven insanlar olduğunu hayal eder, sevdiklerimle ben bir sultan onlarda halkımmış gibi vakit geçirirdim. Başlarda beni çok sever ama er ya da geç aldatırlardı.

Dünyada sıradan ve aciz bir kul olmanın yükü o kadar büyük ve acı veriyordu ki. Ama bu acı beni küskünlüğe değil, illa ve mutlaka göklere giden yolu anlamaya ve çözme aşkına götürmüştü. Allah'ı bulamayacaksam, ona eremeyeceksem şu basit bir oyun gibi ve acılarla dolu dünyanın ne anlamı vardı ki. Her şeyin sonunda zaten ölüm vardı. Elde etsem ne olacaktı ki. Kızgın sobanın üzerine düşmüş bir su damlası gibi kalbim dünyadan kaçıp yükselmek istiyordu O'na.

Evimizin karşısında bir cami vardı. Ama ben hiç içine girmemiştim, beni kimse götürmüyordu. Çok heybetli görünen bir minaresi vardı. Bir gün içine girmeye karar verdim. Allah'a oradan ulaşılır mı? Bir gizli geçitten diye düşündüm. Ümidim azdı. Çünkü böyle bir şey olsa kesin birinden duyardım diye düşünürdüm. Yine de çocukça bir "ben belki özelimdir", "ben belki O'nu çok istediğim için seçilmişimdir" diye düşünürdü.

İçeri girdim zaten her yer açıktaydı ve kimsecikler yoktu. Sonra örtülü bir kapı gördüm, bu minber yani merdivenli kulenin altında bir kapıydı. Cesaretimi toplayıp gizli geçit kapısından geçeceğimi düşündüm. Perdeyi çektiğimde caminin elektrik süpürgesinin oraya konduğunu gördüm. Evet, bende her okuduğumda gülüyorum.

Orası sadece bir depoydu. Bu sefer minberin üzerinde ki daha küçük kapıyı denemek için merdivenleri çıktım. Kalbim kuş gibi çarpıyordu heyecanla. Oraya vardığımda yine içinin epey tozlanmış, boş minik bir bölme olduğunu gördüm.

Vazgeçmeyecektim. Daha sonra minare ile cami duvarı arasında ancak bir çocuğun yan yan kendini sürterek girebileceği ince bir geçit gördüm. Çevremde her şey o kadar Allah'ın büyüklüğünü, güzelliğini haykırıyordu ki onun varlığından ve ona ulaşabileceğimden şüphem yoktu. Daha sonra yan yana geçide girdim. Kimse yoktu çevremde. Ancak biraz ilerleyince köşeye varamadan sıkıştım. Başımı geriye çevirmek istediğimde kafamı duvara sürttüm. Başımı bile geriye döndüremeyecek kadar çok sıkışık bir yerdeydim. İçeri girerken böyle bir şey olabileceği aklımdan geçmişti dedim. Sanki kendimi bile bile feda etmiş, Allah'ı aklımca zorlamıştım. Kendimi onun için bile bile zorluklara atarsam beni fark eder diye düşünmüştüm.

Rahatlayıp sakinleşmeye çalıştım. Bir huzur çöktü içime ve göğüs kafesimi şişiren nefesim duruldu. Başımı döndürmeden geri geri çıkmayı birkaç dakika sürünerek başardım.

TEŞEKKÜRLER ALLAH'IMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin