Hermione ne yaptığının farkına vardığında yaklaşık on saniye geçmişti. Draco'dan ayrılmaya çalıştığındaysa Draco ona izin vermedi. Belki de iş işten çoktan geçti diye düşünüyordu.
Bir şeylerin yere düşme sesiyle birbirlerini bıraktılar. Hermione nefes nefese kalmıştı. Madam Pomfrey ise elinden düşen iksirlerle dolu tepsiyi toplamaya çalışıyordu. Onlara baktı, ağzını açıp bir şeyler demeye hazırlanmışken Draco Hermione'nin elinden tuttu ve hızlıca Hastane Kanadı'ndan çıktılar.
Hermione koridordaki çoğu kişinin şaşkın bir şekilde onlara baktığını o zaman fark edebildi. Hermione Granger ve Draco Malfoy, birlikte. Bu haberin herkesin ağzında dolaşacağı şimdiden belliydi. Hermione saniyeler geçtikçe gerçekliğe dönüyor gibiydi, Draco'yu resmen koridorun ortasında öptüğü kafasına dank ederken aynı zamanda Draco'nun onu bir yerlere sürüklemesine izin veriyordu.
"Bunu neden yaptım?" diye sordu kendi kendine. Aklı nereye gitmişti? Aralarında hiçbir yakınlaşma olmamıştı, her şey bir anda gerçekleşmişti ve Hermione bunu neden yaptığını bilmiyordu. Buna mantıklı bir açıklama bulamıyordu. Utanç ve panik duygusu içinde yükselirken içinden Draco'nun elini bırakmak geldi. Arkasını dönüp bir yere koşmak ve uzunca bir süre oradan çıkmamak istiyordu.
"Granger, bunu neden yaptın?" dedi Draco kısık sesle. Ancak sesi onu suçluyormuş gibi değildi. Olanları kabullenmiş bir hali vardı.
"Bilmiyorum Draco." Hermione bir an özür dileyecekti ama kendini durdurdu. Neden özür dileyecekti ki? Tüm pişmanlıklarını ve üzüntülerini içinde yaşayabilirdi ama bunu dışa vurmak onun karakterinde yoktu.
"Aramızdaki şeyi daha ne kadar saklamayı düşünüyordun Draco? Böyle açığa çıkması hoş değil ama yapacak bir şey yok..."
"Belki de şifacı dışında gören olmamıştır?" Draco'nun sesinde az da olsa umut vardı. Bu ise Hermione'yi çıldırtacak gibi hissediyordu.
"Ya, kesin olmamıştır," dedi hırçın bir şekilde ve onun alaycı konuşmasına karşılık vermesine fırsat bırakmadan devam etti, "En azından bunu bize karşı kullanacak birkaç yıl önceki sen gibi insanlar yok. Yemek Salonu'nda bunu Slytherin masasından Gryffindor'a kadar bağırırdın. Artık değiştiğini düşünüyorum. Düşünüyordum, daha doğrusu."
Draco bir anda durdu. Hala Hermione'nin elini bırakmamıştı. "Sana yalan söylemedim." Dedi. "Zihnime girmekte başarılı olmayacaksın, sanırım sözlerimle yetinmen gerekiyor." Gözleri Hermione'nin kolyesine kaydı. Bir an için yüzünde her şeyi anlamış gibi bir ifade oluştu, ya da Hermione öyle düşünmüştü. Yine de rahatsız bir şekilde eliyle kolyeyi çevirdi ve Draco anında bakışlarını çekti.
Yürümeye tekrar başladıklarında Hermione yemek salonuna gittiklerini anladı. İtiraz etmek için bir şey yapmadı, o Draco'nun aksine ilişkilerinin açığa çıkması fikrine Voldemort'un yükselmesi gibi bakmıyordu. Ya da, Draco buna iyi gözle mi bakardı? Her neyse, diye düşündü.
Merdivenlerden inen arkadaşlarıyla göz göze geldi. Parvati'nin gözleri şokla açıldı ve yanındaki sarışın kızı dürterek ikisini gösterdi. Ginny ve Luna Lovegood da birkaç saniye şokta kalanlar arasındaydı. Gerçi, Luna'nın ifadesi her zamanki gibi hülyalıydı ve Ginny de bunlardan haberi olmadığı için biraz kızgın gibiydi.
Yemek salonuna girdiklerinde ise birden ses kesilmiş gibi geldi, yoksa Hermione'ye mi öyle gelmişti? O kadar kişi de onlara dikkat ediyor olamazdı, değil mi?
"Burada ayrılıyoruz," dedi Draco, "İlk ders Sihirli Yaratıkların Bakımı ve yanına geleceğim."
Hermione başıyla onayladıktan sonra Gryffindor masasına doğru yol aldı. Kendini çok garip hissetmesine rağmen ifadesini koruyordu, Harry ve Ron'un yanına oturdu.
"Öncesi için özür dilerim," dedi hızlıca, "Ama sizden de biraz destek beklediğimi inkar edemem."
"Desteğimize ihtiyacın var sanki..." Her zamankinin aksine bu sert tutum Ron'dan değil Harry'den gelmişti ve Hermione şaşırmıştı. Genelde iğneleme yapan Ron olurdu, hatta her zaman, bu Harry'nin ona karşı olan nadir anlarından biriydi.
"Ne?"
"Senin hep yanında oldum Hermione." dedi Harry. "Sadece sen değil. Biz hep birbirimiz için oradaydık. Ama sen... neden Draco'yu bize tercih etmişsin gibi hissediyorum?"
"Evet!" dedi Ron. "Ne ara bu kadar bağlandın sen ona?"
"Ben- ona bağlanmak mı?"
"İçeri el ele girmeler falan..."
"Konu bu değil Ron!"
"Ama-"
"Ron, cidden konu bu değil." dedi Harry araya girerek. "Hermione'nin kiminle olduğuna biz karışmamalıyız..."
"Harry, eğer gerçekten dediğin gibi hissettiysen özür dilerim. Öyle bir şey yok."
"Seni kaybetmek istemiyorum Hermione." Hermione Harry'nin yeşil gözlerinin onu delip geçtiğini gördü. Öylesine duygu yüklü bir ortam oluşmuştu ki Ron diyeceği şeyi demekten vazgeçip Harry'ye baktı. "İkinizi de kaybetmek istemiyorum."
Harry gözlüklerini çıkarıp masaya koydu, elleriyle gözünü ovuşturdu. "Son zamanlarda garip hissediyorum." dedi. "Her şeyden dolayı. Burayı böyle görmek..." Devam etmeden önce derin bir nefes aldı. "Bana yapılan her şey boşaymış gibi hissettiriyor. Tüm yaptıklarımız, tüm ölümler. Ne olduğunu anlayacaktık. O ölüm yiyenin burada ne yaptığını, neden karanlık işaretin belirginleştiğini... Ama hiçbir şey yapmıyorsun Hermione. Her zaman bizim beynimiz sen olmuştun. Ciddiyim, sen olmasan Ron ve ben iki gün bile dayanamazdık. Ama şimdi... sen her şeyi boşvermişsin gibi ve bunun nedeninin Malfoy olmadığını düşünmeden edemiyorum."
Harry'nin sözleri üzerine birkaç dakika sessizlik oldu. Ron ise başıyla onu onaylıyordu ve Hermione onu gördüğünde çok küçük bir parçası gülmek istese de Harry'nin onu etkileyen konuşması yüzünden bunu yapması mümkün değildi.
"Ben... bulmaya çalıştım, araştırdım ama elimizde hiçbir şey yok Harry, hiçbir şey... Hortkulukları bulup yok etmekten daha zor... ve Draco ile o konuda bir kere bile konuşmadık, gerçekten konuşmadık."
"Merak etme, sana inanıyorum." dedi Harry hafifçe gülümseyerek. "Biraz abartmış olabilirim... Sen de yokluktan bilgi çıkaracak değilsin ya. Belki de normal olmayan hiçbir şey yoktur. Biz her zamanki gibi belayı arıyoruzdur."
"Bu kadar mı yani?" dedi Ron. "Nasıl hiçbir şey yok?"
"Bilemiyorum Ron," dedi Harry, "Hiçbir şeyi bilemiyorum..."
Ron inanamaz bir şekilde kahvaltısına devam ederken Hermione ve Harry bakıştılar.
"Harry..." dedi Hermione. "Senin... yara izin acımıyor ya da garip rüyalar görmüyorsun değil mi?"
"Hayır," dedi Harry, "Hayır. Olsa size söylerdim."
Hermione pek inandığını söyleyemezdi ama Harry'nin yaptığı gibi o da güvenmek zorundaydı. Gün boyu aç kalmamak için o da bir şeyler yemeye başlarken gözleri Slytherin masasındaki Draco'yu buldu. Draco düşünceli gözüküyor, bir şey yemiyordu. Ancak kafasını kaldırınca Hermione ile göz göze geldi ve gülümsedi. Hermione de ona karşılık verdi.
Sanırım bugüne kadarki en kısa bölüm:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑶𝑵𝑳𝒀 | 𝐇𝐚𝐫𝐫𝐲 𝐏𝐨𝐭𝐭𝐞𝐫 𝐅𝐢𝐜𝐭𝐢𝐨𝐧 | 𝐃𝐫𝐚𝐦𝐢𝐨𝐧𝐞
Fanfiction•Harry Potter Fan Fiction• Kitap esas olarak bir Dramione hikayesi değil, genel bir fiction hikayesini anlatmaktadır. Kapak ve kitabın adı düzenlenecektir. ~ Karanlık bir sabaha açtı gözlerini genç adam. Ne zamandan beri karanlıktı ki onun günleri...