•32•

72 9 3
                                    

Hermione hayatında daha hızlı düşünüp davrandığı bir zaman olduğunu hatırlamıyordu.

Duman tamamen görünürden kaybolmuşken -ve kalbini az öncesinden bile hızlı atar şekilde bırakmışken- Draco'ya dönü Hermione. Draco ise saniyelerdir ondan bir cevap alabilmek için uğraşıyordu,

"Bir şey gördüğümü sandım." Dedi Hermione hızlıca. "Belki de çok heyecanlandım, bilmiyorum."

"Evet, bayağı heyecanlı olduğun kesin." Diyerek güldü Draco. Avcu Hermione'nin yanağına yaslanmıştı, bakışları kızdaydı.

"Ben..." diyerek geri çekildi Hermione. Bir şey yapması gerekiyordu. Draco'ya belli etmeden onun yanından uzaklaşmalıydı. "Gitsek iyi olur Draco. Bizi merak etmişlerdir."

"Tamam." Dedi Draco. Bir eli Hermione'ninkini tutarken, yürümeye başladılar Üç Süpürge'ye doğru. Attıkları her yavaş adımda Hermione daraldığını hissediyordu, içinden gelen koşarak Harry ile Ron'u bulma isteğini güçlükle bastırıyordu. Belki Harry ve Ron gitmişlerdi bile. Hermione'nin ihtiyacı olan şey bir mucizeydi, Draco'yu yanından uzaklaştıracak bir mucize.

"Draco!"

Hermione inanamayarak arkasına döndü, Draco da onunla birlikte. Karşıdan Eleanor, yanında sarışın bir çocukla geliyordu. Sarışın olan bir yerden tanıdık geliyordu Hermione'ye. Biraz dikkatli bakınca, bu kişinin Grace'in ikizi olamsı gerektiğine karar verdi.

Eleanor ile Sullivan Fawley onlara yaklaşırken Eleanor'un sorgulayıcı gözleri Hermione'deydi. "Draco, biz de her yerde seni arıyorduk," dedi Eleanor. "Hani gitmemiz gereken yer vardı ya?.."

"Buradayım işte Eli." Hermione Draco'ya bakıp kaşlarını çatsa da bir şey demedi. Şu an "Eli"ye minnettardı, işine yaradığı için.

"Gitmemde bir sakınca var mı Mione? Arkadaşlarınla bugünlük yeterince zaman geçirdim diye düşünüyorum."

Hermione hızlıca kafasını salladı. Draco, gayet normal bir şekilde –ki Hermione onun hiçbir şey anlamaması için dua ediyordu- Hermione'ye eğilip dudaklarına kısa bir öpücük kondurdu. Daha sonra ise Eleanor ve Goyle ile ters yönde uzaklaştılar.

Hermione'nin şaşkınlığı birkaç saniye sürdü. Eleanor'un birden belirivermesi, kısacası şansının o anda o kadar yaver gitmesi onun gözüne gerçekçi gelmiyordu. Ancak Aldrich'in mesajının üzerinden kaç dakika geçtiğini bilmiyordu, bildiği tek şey acele etmesi gerektiğiydi.

Üç Süpürge'ye doğru koşmaya başladı. Birahanenin içi o kadar kalabalıktı ki, Harry ve Ron'a bakmakla vakit kaybetmedi. Kalabalığı yararak geçerken elinde bir tepsi taşıyan garsona çarpmaktan son anda kurtuldu, kızlar tuvaletine ulaştığında ise içeride kimse olmadığını görerek rahatladı. Her olasılığa karşın etrafı bir sessizlik büyüsüyle donattıktan sonra parmağındaki yüzüğü çıkardı ve "Apudis," diyerek fısıldadı.

Daha önce yaptığı cisimlenmelere benzemiyordu. Bu sihirli yolculuk normalden daha uzun sürmüş gibi geldi ona. Rahatsız edici bir çekilme hissi yaşamadan, midesi bulanmadan karanlığı aşıp ayakları yere bastığında ise dengesini sağlayamayıp, yere devrildi.

Hareket eden bacaklar görüyordu, birbirine karışan bir sürü ses ve karmaşa hakimdi etrafa. Birileri onu tutup kalkmasına yardım ederken Hermione hala yolculuğun etkisindeymiş gibiydi. Ona yardım eden kadını tanıdı, Jane Senora'ydı bu. Bir önceki halinden bile daha ciddi görünüyordu.

"Neler oldu?" diye sordu Hermione hemen. "Profesör McGonagall, o iyi mi?"

"Şifacılar ilgileniyor," diye yanıtladı Jane onu. Hermione sonunda ayakta durabildiğinde onu bıraktı, asasını çıkararak ilerledi.

 𝑶𝑵𝑳𝒀  | 𝐇𝐚𝐫𝐫𝐲 𝐏𝐨𝐭𝐭𝐞𝐫 𝐅𝐢𝐜𝐭𝐢𝐨𝐧 | 𝐃𝐫𝐚𝐦𝐢𝐨𝐧𝐞Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin