Daha güneş dahi doğmadan uyanıp yola koyulmuştuk. Jungkook, bütün gece uyumadığının göstergesi olarak savsaklayıp dururken onun koluna girip adımlarımı yavaşlatmıştım. Derin bir nefes alıp kısık gözleriyle bana baktığında yüzünü süzdüm. Gözlerinin kıpkırmızı olmasının yanında içki kokuyordu. Kaşlarımı kaldırarak sordum; "Sen içki mi içtin!" Elini ağzıma kapatarak "Shh!" dedi ve derin bir nefes alıp verdi. Onun bu halini izlemeye devam ederken konuşmayacağını anlayınca ağzımdaki elini çekip onu azarlamaya başladım.
"Delirdin mi sen! Zaten yeterince başımıza bela açmadın mı? İçki içmek de ne demek oluyor söylesene bana. Yoongi hyung farkederse seni burada bile bırakabilir, artık şu işi biraz ciddiye alamaz mısın!"
Sözlerime karşılık sadece kıkırdadığında onun hâlâ ayılamadığına emin olmuştum. Gerizekalı çocuk hiçbir şekilde bu işin ciddiyetini kavrayamıyordu ve daha da kötüsü Yoongi hyung'un gözüne batmak için özellikle uğraşıyor gibiydi. Onun iyi bir ruh halinde olmadığının farkındaydım fakat bu şekilde davranarak her şeyi daha da içinden çıkılmaz hale sokması bir işe yaramazdı. Yoongi Hyung'un kendisini kabullenmesini istiyorsa bir baş belası değil de işe yarar ve mantıklı bir adam olması gerekiyordu fakat bu çocuk, bu çocuk... Ah, bu çocuk tam bir ergendi işte. Haydutların arasına katıldığı günden beri büyüyen tek yeri vücuduydu, akıl yaşı sanki gitgide daha da geriliyor gibiydi. Asla iflah olmaz bir çocuk gibi davranıyordu ve onunla başetmek gerçekten kolay değildi. En kötüsü ise kendisi bile bunun farkında değildi. Sözlerime karşılık olarak ağırlığını tamamen üzerime vererek cevap verdiğinde sinirle soludum.
"Sen iflah olmazsın," dediğimde kıkırdayıp saçlarıma bir öpücük bıraktı ve kulağıma doğru konuştu.
"İflah olmak isteyen kim, sadece kendim olmak istiyorum."
Sözleri kulağımı yalayıp geçtiğinde başımı çevirip onun buğulu gözlerine baktım. Ne düşündüğünü anlayamıyordum fakat salak salak gülmesinden onun ciddiyetini kaybettiğini anlamıştım. Hoseok Hyung yanıma gelip Jungkook'u üzerimden aldığında ona minnetle teşekkür edip onu bu baş belası bebekle tek başına bırakmıştım. Hızlı adımlarla Yoongi Hyung'un yanına adımlarken diğer yanında Taehyung'un olduğunu görmemle birkaç saniye duraksasam da yine de pes etmeyip yanına yetişmiştim. Yoongi Hyung bana doğru bir bakış atıp dalgın bakışlarını tekrar önüne çevirdiğinde bir süre sessizliğimi korusam da sonunda dayanamayıp konuşmuştum.
"Hyung, bir sorun mu var?"
Taehyung, sorumla birlikte bakışlarını yüzüme çevirip ardından yavaşlayarak Namjoon hyung'un yanına gerilemişti. Onun bu anlayışlı tavrı karşısında minnettar olsam da yine de ona ısınamıyordum işte. Bu tavrı bile onun bencil bir pislik olduğu gerçeğini değiştiremiyordu. Yoongi hyung iç çekerek sorumu cevapladığında bakışlarımı onun yüzüne çevirmiştim.
"Bilmiyorum, sadece son 3 senede çok şey değişmiş gibi hissediyorum." Gözleri ilerlediğimiz şehrin boş sokaklarında dolanırken ona biraz daha yaklaşıp güven vermek istercesine koluna dokunmuştum.
"Hyung, hiçbir şeyin aynı kalmasını bekleyemezsin. Biliyorum, ben bile senin bildiğin -3 sene öncesinde bıraktığın- Jimin değilim fakat ben hâlâ Jimin'im. Buradayım ve yanındayım."
Koluna sarıldığımda ve yavaşça ona sırnaştığımda gülerek saçlarımı okşamıştı. Onu güldürmenin bana verdiği zevkle birlikte ben de gülümsediğimde konuşmaya devam etti. "Sanırım alışana kadar bir süre garipseyeceğim bu durumu," gözleri gözlerimle buluştuğunda devam etti. "Ama sen hâlâ benim bıraktığım o sevimli çocuksun." Gözleri yüzümü tararken ona dişlerimi de sunarak gülümsedim. Güneşin yeni yeni doğduğu ve sokakların yeni yeni hareketlenmeye başladığı o vakitte ulaşmamız gereken kapıya varmıştık. Yoongi hyung yanımdan ayrılıp Namjoon hyung ile bir süre konuştuktan sonra üyeler üzerinde göz gezdirmişti. Gözlerinin bir süre Jungkook'ta takılı kalmasıyla endişelensem de sonunda gözlerini ondan ayırıp içeri girmeye karar verdiğinde hepimiz peşinden içeri girmiştik. Kapıda bizi karşılayan adam önden ilerlerken sessizlik oldukça garip bir şekilde üzerimize çökmüştü. Bunu bölen ise Jungkook'un hıçkırmaya başlaması olmuştu. Kendi kendine hıçkırarak diğer yandan da kıkırdamaya başladığında iç çekerek bakışlarımı ona çevirmiştim. Bana göz kırpıp ellerini ağzına bastırdığında gözlerimi devirip tekrar önüme dönmüştüm. Bu çocuk başımıza bela olacaktı, hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bandit // Yoonkook
FanfictionO haydutlar çetesinin kayıp lideri Min Yoongi'ydi. Bense son anda ölümün kollarından kurtardığı bir çocuktum. 'Yoonkook Vmin Namjin'