K.S
Bazen düşünüyorum da, eğer normal bir insan olsaydım nasıl bir hayata sahip olurdum? Belki oradan oraya koşturarak sattığı ürünleri öven bir sokak satıcısı, belki taşrada fakir öğrencilere birkaç kelime de olsa okuma yazma öğretmeye çalışan emektar bir öğretmen veyahut başı boş dolanan, babasının başına beladan başka bir şey getirmeyen aylak bir genç... Güneşte yanmış teni ve hafif tozlanmış alın bandıyla günün sonunda yorgun argın evine dönen bir çiftçi de olabilirdim belki. Fakat asıl merak ettiğim, tüm bu hayatlar içinde eninde sonunda karşımda oturmakta olan bu adama bir şekilde rastlayabilir miydim? Sattığım işe yaramaz tılsımlara ilgili gibi davranırdı ya da ben aylak bir genç olarak onun peşine takılırdım. Belki de yorgun argın eve döndüğümde beni evde karşılayan o olurdu, kim bilir. Bu düşünce beni hafifçe güldürdüğünde başımı rutubetin nemine sahip tahtaya yaslayarak iç çektim. Kapalı olan gözlerini yavaşça aralayarak beni dikkatle süzdüğünde sessizliğimi korudum.
"Neye gülüyorsun?"
"Hiç."
Cevabıma karşılık üstelemedi. Bir süre daha sessizce oturduktan sonra yerimde biraz dikleşip arkamdaki direğe bağlı ellerimi oynattım. Bacaklarımı öne doğru uzattığımda ise neredeyse onun dizlerine değecek mesafeye ulaşmıştım. Umursamadan tekrardan başımı arkamdaki direğe yaslayıp beni boğan sessizliğe karşı konuştum.
"Hayal kırıklığına uğrayıp uğramadığını merak ediyorum," teknede olduğumuz süreç boyunca birçok kez yaptığım gibi tekrardan bir konuşma başlatma çabama karşılık bıkkın bir nefes verdi fakat bana ayak uydurmaktan da geri durmadı.
"Neye karşı hayal kırıklığına uğrayıp uğramadığımı merak ediyorsun?"
"Biliyorsun, bana karşı; olduğum kişiye karşı."
Bir süre sessizce beni izledi ve ardından mırıldandı.
"Olduğun kişiye karşı..." İç çektiğinde bunun ardından ne geleceğini merak ediyordum, "Açıkçası, bir miktar şaşırdım fakat bunu hayal kırıklığı olarak nitelendirir miydim? Hayır, hayır... Doğru kelime kesinlikle bu değil. Daha çok, yabancı hissettim? Bilmiyorum, gerçekten ne hissettiğimi dillendiremiyorum ama merak ediyorum, benim ne hissettiğimi neden bu kadar önemsiyorsun?" Sorusuna karşılık yavaşça gülümsedim.
"Çünkü sana düşündüğünden daha fazla değer veriyorum. Nasıl desem? Eski bir dosttan da öte; buraya en uygun kelimeyi bulmayı da sana bırakıyorum, sonuçta bu konuda sen benden daha iyisin."
Onunla dalga geçtiğimde başını iki yana salladı, "Zorlamaya devam mı edeceksin?" Dediğinde gülümsemekten kendimi alamadım.
"Her şeyin bir vakti var, zamanı geldiğinde kolaylaştırmak için elimden geleni yapacağım."
"Bunun anlamı, buradan sağ salim çıkacağımızı düşünmenden mi kaynaklanıyor? Seokjin... Beni gerçekten zorluyorsun. Ne çevirdiğini, ne amaçladığını ve sonunda ne elde edeceğini anlayamıyorum. Gerçekten bir prens isen, tahta geçtiğinde değiştiremeyeceğin ne gibi bir durum için uğraşıyorsun? Bütün bunların amacı ne?"
Aramızdaki bakışmayı, başımı yana çevirerek böldüm. Aslında açıklaması oldukça basitti; istediğim şey şu anki otoriteyi yıkıp yenisini inşa etmekti fakat karmaşık olan kısım bu yıkımı gerçekleştirme süreciydi. Senelerdir uğraştığımız ve ilmek ilmek işlediğimiz bu planın son hamlesi için aldığımız riskler öylesine büyüktü ki aslında sonucun ne olacağını ben bile kestirmekte zorlanıyordum. Bir şeyler için uğraştığım doğruydu, senelerce süregelen ve halkı kendisine bile düşman eden bu yönetimin yıkılışı kolay olmayacaktı; özellikle de bu durumun kaymağını yiyen binlerce insanın karşı koyması da oldukça muhtemeldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bandit // Yoonkook
FanfictionO haydutlar çetesinin kayıp lideri Min Yoongi'ydi. Bense son anda ölümün kollarından kurtardığı bir çocuktum. 'Yoonkook Vmin Namjin'