"KARA GÖRÜNDÜ!"
Yüzümü okşayan rüzgara karşılık içtiğim sigaranın dumanını üflerken mürettebattan birinin bağırması üzerine gözlerimi geminin ön tarafına çevirmiştim. Uzaktan ufak bir karaltı olarak görünen toprak parçası, içimde bir yerlerde her şeyin daha yeni başladığı hissi uyandırıyordu. Bu yolculuğa çıktığımızdan beri uzun bir yol kat etmiş gibi dursak da, aslında sadece atacağımız adımların hesabını yapmıştık. İlk adımımız ise bu adaya ayak basmak olacaktı. Yavaş adımlarla geminin ön taraflarında kendi aralarında konuşan ikiliye yanaştığımda gözüme geminin etrafını çevreleyen martılar takılmıştı. Bir sürü halinde gemi ile birlikte uçup arada bir etrafımızda dönen bu hayvanlarla birlikte kaşlarım havalanmıştı. Martıların varlığı, bir adaya yanaştığımız için absürt değildi fakat geminin etrafında sanki bir şeyler beklermiş gibi dolanmaları burada balıkçılık yapıldığının işaretiydi. Meraklıdan çok balık bekler gibiydiler. Gözlerimle martıları izlerken Namjoon'un sesini duymam ile birlikte bakışlarımı ona kaydırdım.
''Garip, değil mi?'' diye sormuştu martıları kastederek. Çatılı kaşlarımı eski hallerine çevirdikten sonra onu onayladım.
''Beklediğimizden fazlasını görecekmişiz gibi geliyor,'' dediğimde gülmekle yetinmişti. Gözlerim Hoseok'a döndüğünde ise onun sinirle dudaklarını kemirdiğini fark etmiştim. Şu an için sessiz dursa da Jungkook'la alakalı benimle konuşmak istediğini biliyordum. Ondan kaçışımın en büyük sebeplerinden biri buydu çünkü biliyordum ki vicdan yapmam için oldukça uzun bir konuşma hazırlamıştı kendi içinde, ancak bunun anlamsız olduğunun o da en az benim kadar farkındaydı. Şu gemideki son saatlerimizde kendisini odasına kapatmış çocuk için endişeliydi fakat benimle yapacağı konuşma herhangi bir şeyi değiştirmeyecekti. Öncelikle Jungkook'un tavırlarını düzeltmesi lazımdı ki, bu yolculuğun sonuna kadar onu bir daha gözlerimin önünden ayırmak gibi bir hataya düşmeyeceğim için, bir daha bir hataya gebe kalmayacağını garantileyebilirdim.
Sessizce adaya diktiğimiz gözlerimizle birlikte en az gökyüzü kadar gri olan denizi izliyorduk. Kasvetli havaya eşlik eden martı seslerinin yanında karşımızdaki adanın gittikçe belirginleşen siyah silueti iç çekmeme sebep olmuştu. Koyu gri dumanlarla kaplanmış çevresi, adanın lanetli olduğu savını savunur gibi sessiz sessiz ada etrafında süzülmeye devam ediyordu. Adaya yaklaştıkça varlığını gösteren sivri kayalıkların arasından süzülen gemiyle birlikte her birimizin gerginliği artıyordu çünkü bilmediğimiz bu yer, bütün uğursuzluğuyla tenimize işliyor gibiydi. Sessizliği yaran adım sesleri tam yanımda durduğunda bakışlarımı benden uzun bedene çevirdim. Arkasında kavuşturduğu elleriyle birlikte savrulan saçlarının ardından kıstığı gözleriyle karşısındaki manzarayı süzgecinden geçiriyordu. Bakışları benim gözlerimle buluştuğunda gözlerinin ardına saklanmış tüm endişesi benim için oldukça açık bir şekilde okundu. Her ne kadar dışardan oldukça duygusuz ve korkusuz görünse de, ben gerçekleri oldukça açık bir şekilde okuyabiliyordum.
''Yaklaştıkça, Prens'in akıbetine olan inancım şüpheye düşüyor,'' dediğinde, endişesini dile getirmesi sebebiyle gülümsemiştim.
''Onun öylesine biri olmadığını söylemiştin, eminim ki onu bulacağız,'' dediğimde nefesini sıkıntıyla dışarı verdi ve konuşmamızı dinleyen diğer ikiliyi görmezden gelerek bakışlarını bana çevirdi.
''Onu bulacağımızı biliyorum, endişem, onu nasıl bulacağımız yönünde,'' dediğinde Namjoon onu rahatlatmak ister gibi konuşmaya dahil olmuştu.
''Onun kaçırılmış olma ihtimalini ilk sırada bulundurarak araştırma yaptığımızı biliyorum fakat içimden bir ses onun kaçırılmadığı yönünde,'' dediğinde Taehyung kaşlarını çatarak ona dönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bandit // Yoonkook
FanfictionO haydutlar çetesinin kayıp lideri Min Yoongi'ydi. Bense son anda ölümün kollarından kurtardığı bir çocuktum. 'Yoonkook Vmin Namjin'