M.Y
Tık...
Rüzgarın uğultusu...
Yağmurun kendine has sesi...
Tık tık...
Jungkook'un kesilip tekrar başlayan mırıltısı...
Bir farenin ciyaklaması...
Ve tüm bunların bir anda geri plana düşmesine sebep olan adım sesleri...
Koridordan yükselen ve duvarda yankılanan adım sesleri bulunduğumuz odanın kapısının önünde durduğunda başımı kaldırıp Jungkook'u kontrol ettim. Zorlanarak da olsa ayağa kalktığını gördüğümde ondan önce davranarak önüne geçtim ve açılan kapıyla birlikte karşımıza çıkan adamı bizzat karşıladım. Adam kapıyı dışarı çıkmamız için araladığında arkamda dikilen çocuğu kontrol edip önden ilerledim. Koridora çıktığımda bir başka adam bizi karşıladığında ve Jungkook'la ikimizi aralarına alıp yürümeye başladıklarında sessiz bir şekilde bizi yönlendirdikleri şekilde ilerledik. Loş koridorun sonunda açılan kapıdan içeri girdiğimizde ise dejavu diyebileceğim bir his üzerime çöreklenmişti. Arkamızdan kapanan kapının ardından hiçbir şey olmamış gibi masanın ardından alaycı bakışlarını üzerimde gezdiren adama baktım ve söyleyeceklerini bekledim. Sessizlik odanın içinde bir kütle gibi hissedilirken bir adım arkamda olan çocuğun varlığı da beni hem cesaretlendirip hem de germekteydi. Hissettiğim birçok duygunun algılarımı oyalamasından endişelenerek derin bir nefes alıp karşımdaki adama odaklanmayı tercih ettim.
"Hiç değişmemişsin, hâlâ önce benim konuşmamı bekliyorsun," başını yana eğip arkamdaki Jungkook'u görmeye yeltendiğinde başını eğdiği yana doğru adımlayıp onun odağını bende tutmasını sağladım. "Söylesene," konuşmaya devam etmesi pek hayra alamet olmasa da sonuna kadar onun konuşmasını sağlamaya niyetli olduğum için susmayı sürdürüyordum. Bu uğraşımı fark etmiş olmalıydı ki, daha fazla üstelemeyerek konuşmasını yüzündeki iğrenç gülüşüyle beraber sürdürdü. "İtaat etmeyi de özlüyor musun? Eminim ki içinde bir yerlerde hâlâ bana boyun eğmek isteyen bir yönün var..."
"Orospu çocuğu..." Jungkook ona doğru yürümeye yeltendiğinde sırtıma çarpmasına sebep olup ondan önce ben konuştum.
"Benden ne istiyorsun?" Gözleri hâlâ arkamdaki çocuğun üzerindeyken sırıtarak cevapladı.
"Bilirsin, aramızda süregelen husumetten kaynaklı bir süreç bu. İstersen intikam diyebilirsin, ya da yarım kalmış bir iş... Ama şunu bilmelisin ki, hizmetimde çalıştığın süreci de hesaba katarak o kadar da acımasız olmayacağım. Eğer sana sunduğum fırsatı değerlendirirsen, hayatta kalabilirsin," keyifli bir gülümseme ile sonlandırdığı cümlesine karşılık yüz ifademi koruyarak konuştum.
"Hâlâ geçmişte takılı kalmış olman beni üzüyor, Donghyun. Yapmayı planladığın şeyi yapmaktan çekinme, ölsem de ölmesem de bir zebani gibi huzuruna konacağımı biliyorsun. Hele ki Kang Kwang hâlâ yaşıyorken," duyduğu isimle birlikte gülümsemesi kademe kademe yok olan adamı keyifle izledim. Gözlerimi tamamiyle kapatan uzamış saçlarımı başımı yana eğerek gözlerimin önünden çektim ve karşımdaki adama olan bakışımı sürdürdüm.
"İmkanı yok," dediğinde dişlerim görünecek şekilde bir gülümseme bahşettim ona ve tekrardan konuştum.
"İster imkansız de istersen başka bir şey..." Gülümsememi sürdürerek masasına ilerledim ve ellerimi masaya koyup üzerine doğru eğildim. "Fakat şunu bil, Kwang benim burada olduğumdan haberdar. Eğer geri dönmezsem buraya gelmekten çekinmez, hele ki sen, tekrardan burada kendi krallığını kurmuşken bu senin için hoş olmaz değil mi?" Tehdidim üzerine arkasına yaslanmış olduğu sandalyesinde doğrulup bana doğru yaklaşmaktan çekinmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bandit // Yoonkook
FanfictionO haydutlar çetesinin kayıp lideri Min Yoongi'ydi. Bense son anda ölümün kollarından kurtardığı bir çocuktum. 'Yoonkook Vmin Namjin'