Soğuk bir kış akşamıydı. Köyün üzerini örten ince kar tabakasına karşılık, tüm ahalinin kendi sıcak kulübelerine çekildiklerini görebiliyordum. Burnumdan verdiğim nefesin havaya buhar olarak karışması eşliğinde karlara bata çıka ilerlerken aslında belirli bir yere gitme amacı da gütmüyordum. Sadece, tüm bu saf beyazlık kirlenmeden keyfini çıkarmak istiyordum. Kulaklarıma karın kendi uğultusu haricinde bir ses iliştiğindeyse başım, gözlerim kapalı bir şekilde gökyüzüne çevriliydi. Sık nefes seslerine karışan adım sesleri git gide yaklaştığında gözlerimi açıp gökyüzüne bir anlık daldıktan sonra etrafta koşturan kişilere çevirdim. Jimin ve birkaç genç daha kahkahalar eşliğinde kar topu savaşı yapıyorlardı. Jimin beni gördüğünde durdu ve elinde sıkılaştırmakla uğraştığı kar topunu bırakıp bana el salladı. O sırada başına yediği bir kar topuyla birlikte sinirle haykırarak kendisine kar topunu fırlatanlara doğru koşturdu. Onların bu haline gülümsediğim sırada ise gözlerime bir silüet takılmıştı. Kulübesinin penceresinden, arkasından vuran hafif mum ışığı eşliğinde kar topu savaşı yapan gençleri izliyordu. Bir süre onun bu dalgın halini izledikten sonra yüzümdeki gülümsemeye engel olamayarak yerden aldığım bir avuç karı avuçlarım içinde top haline getirdim. Kulübeye yaklaşıp elimdeki topu onun olduğu pencereye fırlattığımda korkuyla yerinde sıçramıştı. Şaşkınlığın etkisiyle büyüttüğü gözlerini bana çevirdiğinde bir elini de kalbine götürmüş olduğunu görmüştüm. Bu hali yüzümdeki gülümsemeye dişlerimi de dahil etmeme neden olmuştu. Elimle dışarı gelmesini işaret ettiğimdeyse bir süre yüzüme bakmış ardından pencerenin önünde kaybolmuştu.
Jeongguk garip bir gençti. Köye gelişi üzerinden daha bir sene geçmemişti ve o oldukça sessizdi. İnsanların arasına karışmaya çekiniyordu, Hoseok haricinde kimseyle birkaç kelimeden fazla konuşmuyordu ve bu durum her nedense canımı sıkıyordu. Zira benimle de pek konuşmaya yeltendiği söylenemezdi. Her ne kadar bakışlarını üzerimde hissetsem de bana da pek sıcak yaklaşmıyordu. Ona yönelttiğim soruları genelde birer baş sallamayla yanıtlıyordu, bir şey istediğindeyse bu isteğini öncelikle Hoseok'a iletiyordu ki Hoseok da garip bir şekilde ona hayır diyemiyordu. Bu ikilinin yakınlığından şikayetçi olmasam da, en azından diğerleriyle de iletişime geçmesini diliyordum. Kendi içine kapanmış olmasından hoşnut değildim ki dakikalardır, dışarda onun gelmesini beklerken de içten içe gelmeyeceğini düşünüyordum. Tam vazgeçip arkamı döndüğüm sırada bir gıcırtı eşliğinde aralanan kapının sesiyle ona dönmüştüm. Anlık soğuğun tenine çarpmasının etkisiyle irkildiğini buradan bile seçebilmiştim. Dışarıya attığı birkaç adımın ardından nihayet bakışları yerden kalkıp gözlerimi bulduğunda ona gülümseyerek daha da yaklaşması için cesaretlendirmiştim. Ufak adımlarla yanıma ulaştığında gözleri merakla etrafta dolanıyordu. Birbirlerine bastırdığı dudaklarının pembesine soğuktan dolayı kızarmaya başlayan burnu da eşlik ettiğinde onun gerçekten de güzel bir genç olduğunu fark etmiştim. Benden on santim kadar kısa boyu dolayısıyla başını kaldırıp gözlerime baktığında ise geceden çaldığı birkaç yıldızın gözlerine yerleşmiş olduğunu görmüştüm. Bu beni afallatmıştı, afallatmıştı çünkü o hep mat bakardı. Gözlerine baktığınızda ruhunun ışıltısını yitirdiğini düşünürdünüz ki afallamamın sebebi de buydu; ışıldıyordu. Gecenin karanlığına inat, etrafı çeviren karlarla yarışır derecede parıldıyordu. Burnunun ucundaki kızıllık yanaklarına da bulaştığında onun üşüdüğünü düşünmüştüm. Boynumdaki atkıyı çıkartıp onun boynuna dolarken gözlerini ağır ağır kırpıştırdığını fark etmiştim. Geri çekildiğimdeyse derin bir nefes vermişti ve nefesi, buhar olup gökyüzüne doğru süzülmüştü. Aramızdaki sessizlik, sanki somut bir gerçeklik gibiydi fakat rahatsız edici de değildi. Onun sessizliğine ayak uydurarak önden ilerlediğim sırada, beni usul usul takip ettiğini biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bandit // Yoonkook
FanfictionO haydutlar çetesinin kayıp lideri Min Yoongi'ydi. Bense son anda ölümün kollarından kurtardığı bir çocuktum. 'Yoonkook Vmin Namjin'