P.J
Abis adasına gelmemizin üzerinden henüz birkaç saat geçmişti. Kaptanın, buradaki en ünlü han olduğunu söyleyerek bizi yönlendirdiği yerdeydik. İçkiler soğuktu, ortam loştu ve kalabalık coşkuluydu. Nemli havadan ve hanın sıcaklığından ötürü üzerime yapışmış gibi hissettiren gömleğimi çekiştirdim, üzerimde oldukça bunaltıcı bir his vardı ve içki, bu durumun sebeplerinden yalnızca bir tanesiydi. İçkimden son bir yudum daha aldığımda buna daha fazla katlanamayacağımı anlayarak ayaklandım.
"Lavaboya gidiyorum," dediğimde masadan birkaç mırıltı haricinde tepki alamamıştım. Kalabalığın içinde sessizce yol alıp kapıya ulaştım ve kendimi temiz havaya attım. İçime çektiğim hava ile birlikte tenimi okşayan rüzgar iyi hissettirmişti. Oldukça yabancı hissettiren sokağa bir süre göz gezdirdim, etrafta dolanan insanlar ve kahkaha seslerinin yankılandığı gece öylesine yabancıydı ki kendimi bir anda oldukça gergin hissetmeme sebep olmuştu. Yerimde rahatsızca kıpırdandığım sırada yanımda beliren beden konuştu.
''Ortadan kaybolmakta üzerine yok," dediğinde alayla güldüm.
"Beni takip etmekte üzerine yok," diye dalga geçtiğimde sadece gülmekle yetindi. Sessizce insanları izlemeye daldığımız anı bozan yine o oldu.
"Abis adasına geldiğimizde her şey bir anda açığa kavuşacakmış gibi hissediyordum fakat sanki en başa dönmüşüz gibi geliyor şu an," iç çekip gömleğini silkeledi ve ellerini pelerininin içinde gizledi.
"Bilmiyorum, hâlâ prensin neden böyle bir adaya gelmek isteyeceğini sorguluyorum. Kaçırılmış olma ihtimalini elemiş de olsak, hâlâ şüphedeyim.''
"Sanırım ne olduğunu onu bulmadan anlayamayacağız,'' gözlerimi yüzüne çıkarttığımda sakin bir şekilde beni izlemekte olduğunu görmüştüm.
''Başka bir soru; onu bulduktan sonra her şey bitecek mi?'' Başımı yana eğip sorduğumda Taehyung gülerek başını iki yana sallamıştı.
''Onu bulmak küçük bir adım, önümüzde kat etmemiz gereken uzun bir yol var,'' dediğinde aklında bir şeyler gezindiğini sezerek sordum.
''Ne düşünüyorsun?'' Saçlarını yana atıp başını, onları düzeltmek ister gibi salladı ve derin bir nefes aldı.
''Çok şey düşünüyorum fakat, içimden bir ses prensin burada olmasının önemli bir sebebi olduğunu söylüyor. Çok kez dile getirdim, o öylesine biri değil. Fazlasıyla tahmin edilemez ve oldukça da zeki bir adam. Ortadan kayboluşlarının mutlaka kendince mantıklı sebepleri vardı ki, bu kaçışının ardında da onun aklında gezinen tilkiler olduğunu düşünüyorum. Yapmak istediği bir şey var ve bunun peşinde koşuyor fakat ne olduğunu kestiremiyorum,'' kaşlarımı çattım.
''Yani diyorsun ki; prens, sarayda yapamayacağı bir şeyi yapmak için kaçtı," omuz silkti.
''Belki," dedi gözleri gözlerimden ayrılıp bir noktaya kilitlendikten sonra, "belki de yapmak istediklerini bir prens olarak yapmak istemedi," kafamı karıştıran sözünden sonra daha da çatılan kaşlarımla birlikte şifreli konuşmamasını söylemek için ağzımı aralamıştım fakat dibinde olduğumuz kapının ardından patlak veren gürültü dikkatimi dağıtmıştı. Gözlerimiz tekrar buluştuğunda hiç düşünmeden kapıdan girmek için hamle yapmıştık. İçeri girdiğimizde ise bizi karşılayan büyük bir kargaşa idi. Hiç düşünmeden kargaşanın içine atıldığımızda üzerimize yöneltilen yumruklara karşılık yumruklarla karşılık vermek durumunda kalmıştık. Bir adamın yüzüne indirdiğim yumruğun ardından Taehyung'un başına vurulmak üzere kaldırılan bir içki şişesi çarpmıştı gözüme. O adama doğru hızla ilerleyip elindeki içki şişesini Taehyung'un başına indiremeden yumruğumu yüzünde patlatmıştım. Geriye savrulan adam kalabalığın içine doğru yuvarlandığında kulağımın dibinde hissettiğim nefesle birlikte taş kesilmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bandit // Yoonkook
FanfictionO haydutlar çetesinin kayıp lideri Min Yoongi'ydi. Bense son anda ölümün kollarından kurtardığı bir çocuktum. 'Yoonkook Vmin Namjin'