7

3.3K 321 127
                                    

J.J

Başımı belaya sokmak hayatta en iyi becerdiğim işlerden biriydi. Çoğu zaman köyü birbirine katacak hareketlerde bulunurdum ve cezam her zaman yaptıklarımın sonuçlarını düzeltmek olurdu. Gizlice köyün ileri gelenlerinin toplantılarına sızardım mesela, bazen toplantılardan önce haritalarda küçük(!) değişiklikler yapardım ya da köy ahalisine yaptığım küçük(!) şakalarla işlerin aksamasına sebep olurdum. Bunları yapmamın sebebi neydi hiç düşünmemiştim şu ana kadar fakat şu an neden yaptığımı anlıyordum. Ben, köyde hep dışlanan kişiydim. Boş beleştim işte, kimse bir ipin ucundan tutmamı istemezdi. Bir işe giriştiğimde oradan uzaklaştırılırdım ve sonucunda öylece yaşamam beklenirdi. Ben hariç herkesin bir şeylerle meşgul olmasını, herkesin bu köyü tamamlama da bir görevi olmasını kıskanıyordum sanırım. Tek yaptığım günlük antrenmanlarımı tamamlamaktı, onun haricinde hiçbir işe yaramazdım. Dolayısıyla ben hariç herkesin meşgul olduğu bu köyde kendimce meşguliyetler oluştururdum. Bazen yaşlı Frederick'in gözlüğünü çalıp saklardım bazen Jimin'i işinden alıkoyardım ve çoğunlukla etrafa bıraktığım sürüngen ve böcek türevleriyle insanların çığlık atmasına sebep olurdum. Köyde hep dışlandığımdan, kendimi oraya ait hissetmediğimden yakınırdım fakat hiçbir zaman köy ahalisinin beni kabullenmesi ve aralarına dahil etmeleri için de uğraş göstermezdim. Bütün suç benim miydi? Hayır, hayır; tabi ki de tüm suç Min Yoongi'nindi.

Bu köye adım attığım ilk andan itibaren beni tüm köy ahalisinden uzak tutmak için oldukça çaba sarf etmişti. Köydeki çocuklarla eğitim almama izin vermemişti, antrenmanlarda köydeki gençlerle dövüşmeme karşı çıkmıştı ve dahası tek yapmamı istediği bir köşede oturmamdı. O gittikten sonra soylulardan ders almamın da etkisiyle köydeki çocukların eğitimini bir nebze üstlenmiştim ve kendimi kılıç kullanmada ve dövüşte oldukça geliştirmiştim fakat hep eksiktim. Hep dışardaydım ve hep görünmezdim.

O geldiğindeyse işler daha da sarpa sarmıştı işte, beni görmezden gelmesi bir yana hiçbir şeye dahil olmama izin vermiyordu. Şu anda, bu kapının ardında beklememin tek sebebi de Min Yoongiydi. Kendisi ve diğerleri içerde Prens'i bulabilmek için bilgi edinirken ben -altını çizerek söylüyorum; sarhoş ben- tek başıma dışarıda bırakılmıştım. Dün, işleri mahveden Min Yoongiyken bugün dışarda bırakılan bendim; ne adalet ama. Sonuç olarak sarhoş olmak benim seçimimdi fakat sarhoş benin neler yapabileceğini göz ardı ederek beni dışarda bırakan onlardı. Dolayısıyla karşımda benimle bekleyen adama lavabonun yerini yayvan bir şekilde sorarken tüm sorumluluğu kendimce içerdekilere yüklemiştim. Adamın işaret ettiği koridorda ilerlerken ise kendi kendime bir şeyleri kanıtlayacağımı savunuyordum ancak açıkçası ne aramam gerektiğini bile bilmiyordum. Rastgele bir odaya dalarken de odada bulunan eşyalara boş gözlerle bakarken de bu durum değişmemişti fakat kitaplıkta bulunan kitapları kurcalamak için o yöne yöneldiğimde dikkatimi çeken defter her şeyi değiştirmişti. Siyah, deri kapaklı defteri diğer kitapların arasından çekerken pek bir şeyi umursamamıştım. Defteri açıp yanımdaki çalışma masasının sandalyesine otururken de sarhoşluğumun verdiği etkiyle fazlasıyla rahattım. Defteri açtığımda içinden süzülen zarfla birlikte birkaç saniye duraksadım. Karnıma düşen zarfa daha sonra bakmaya karar vererek defterin kapağını açtım ve içinde yazan notlarda göz gezdirdim.

Lee Dongyul

Terra adası 1. Derece soylu

Aldığı köleleri azat ettiği saptandı.

Sayfaları çevirdikçe birçok soylunun isimlerinin bu şekilde yazılmış olduğunu görmüştüm ve bazılarının isimlerinin üzeri ise kırmızı bir kalemle çizilmişti. Defterin içinde ilgimi çeken başka bir şey olmadığını gördüğümde kapağını kapatıp karnıma düşen zarfı kavramıştım. Ayaklarımı masaya uzatıp zarfı açarken gözüm aralık bıraktığım kapıya kaydı. Kimsenin olmadığını gördükten sonra zarfı açıp içindeki kağıtta yazan kısa notta gözlerimi gezdirdim.

Bandit // YoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin