#31: İkilem

289 39 18
                                    

SPEKTRUM

31. Bölüm

Part 1

*Güneş tutulması, Ay'ın yörünge hareketi sırasında Dünya ile Güneş'in arasına girmesi ve böylece Güneş'i örtmesi demektir. Demek ki en parlak gerçekler bile bazen görülemiyor.*


Teselli.

İlginç bir kelime, varlığı şüpheli, hayali güzel.

Ağrısı olan birine ağrı kesici verebiliriz, üşüyen birine hırka uzatabiliriz. Ama yüreği bütün tıp bilgilerinden uzakta sızlayan birine ne vermeli? Sevdiklerimizin acı çekmesine nasıl engel olunabilir? Belki de en kötü acı budur dünyada: sevdiğimizin acısı. Ellerimizin uzanamayacağını, o ağrıyı boğamayacağını biliyor olmak.

Kerem'in iki eline hapsettiği yüzü acıdan kasılmıştı. "Başın sağ olsun" demişti herkes sırayla. Hiçbir şey demedi, sağ olması istenen başını sallayıp geçti. Katran gibi koyu renklerini içime çekerek sustum ben de. Bazen yanına gidiyor, elimi zayıfça omzuna koyuyordum, sonra aklıma sööyleyecek hiçbir şey gelmiyordu yine. Yanında öylece duruyordum.

Bazen başımı yaslıyordum başına, aklındaki her şeyin bana geçmesini ve onun kurtulmasını ister gibi.

Daha önce de yaşamıştı bu acıyı. Bizi birbirimize yakınlaştıran, birbirimizi daha kolay anlamamızı sağlayan acıydı belki de. Emri altındaki askerlerin şehit olduğuna şahit olmuştu, daha birçoklarına da. Babasının ölüm riski ortadan kalkana dek yine böyle sapsarı dolaşmıştı. Ama bu aşinalıklar bir fayda getirmiyordu insana.

Yakın arkadaşlarından biri gözlerinin önünde mahvolmuş, düşmüş, uzun işkencelerden sonra ölüme sürüklenmişti. Üstelik bizimle alay eder gibi vermişlerdi Yasin'in cenazesini.

Bütün bunlar yaşanmadan önce de, herkes Yasin'e kızgınken dahi Kerem konusu açıldığında hüzünlenirdi. Neden dargın ayrıldıklarını sormuştum bir keresinde, uzun zamandır merak ediyordum. Büyük laf etmişim, demişti öncesinde. Sonra anlattı. Meğer Yasin aşk acısıyla, aldatılmanın verdiği korkunç hissiyatla baş edemeyip hayatını art arda felaketlere sürüklerken, Kerem aşka inanmayan, böyle bir acıyı umursamayan tavrını konuşturmuştu. "İnsan sadece kendi kendini ziyan edebilir." demişti büyük bir özgüvenle. Sonra? Çok sonra... Anlamıştı. Dediğim gibi anlamak, hiç de hoş bir şey değildir.


Gece'nin evi arı kovanı gibi işliyordu, Kerem'in yasından çok uzak bir vaziyette. Ben de dahildim buna, ne olursa olsun mecburduk çünkü. Benden istenen her şeyi yerine getirdiğim gibi her fırsatta da kendi gücümün sınırlarını test ediyordum. Gece de yardımcı oluyordu ama onun gücünü hâlâ ortaya çıkaramamıştık. Düşüncelerle boğuşup en sonunda bayılır gibi uyuyakaldığım saatlerde odada yalnız olmadığım gerçeği bir nebze iyi geliyordu.

Gece'yle konuşmak, iç sesimle konuşmak gibiydi. Hatta bu hissim bazı diyaloglarımızda o kadar artıyordu ki, kendimden şüphe edecek hale geliyordum. Kendini sevdirmek isteyen, bunun için orak nokta arayıp her söze "Ben de, ben de!" diye atılan bir kız çocuğuydum sanki.

"İnsanlar o kadar masum değil, hiçbir zaman olmadılar ve olmayacaklar da. Belki bunu beklemek bile yanlıştır." diyordu mesela. Bu, yıllardır düşündüğüm, asla sesli dile getirmediğim fikirlerimden biriydi.

"Bütün insanların iyiliği hak ettiklerini kim söylemiş?" demişti, haksız sayılabilir miydi?

Daha dün gece, çocukluk hatıralarımdan birini daha görmüştüm rüyamda. Rüya değil, kabus; hatıra değil, eziyet. İçim yine simsiyah olmuştu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 11, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SpektrumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin