31-)"Dengesiz"

59 3 0
                                    

Feridun Düzağaç- Düşler Sokağı

"Ya mart ayına girdik anlıyor musun? Girdik işte sınav daha da yaklaşıyor görmüyor musun?" diye ağlayarak bağırdı Sena ve çalışma masamın üstündeki matematik kitabımı alıp duvara fırlattı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Ya mart ayına girdik anlıyor musun? Girdik işte sınav daha da yaklaşıyor görmüyor musun?" diye ağlayarak bağırdı Sena ve çalışma masamın üstündeki matematik kitabımı alıp duvara fırlattı.

"Geri zekalı! Kırk beş lira lan o kitap." Yerimden fırlayarak yere düşmüş olan kitabı elime aldım ve hasar kontrolü yaptım. Sena'nın yanına vardığımda elimdeki kitapla kafasına vurdum.

"Donum kırk beş lira etmez benim, ne haddine senin test kitabımı duvara fırlatmak!" dedim sinirle ve kitabı masanın üstüne koyup yatağa geri döndüm. Hoş buranında çalışma masamdan pek bir farkı yoktu. Her yer not, silgi çöpü, kitap ve renkli kalemlerle doluydu.

"Ben bedelli mezunluk yapamam!" diye yerinde çırpındı ve ağlaması daha da şiddetlendi. Gözlerimi devirdim ve oflayarak sinirle, "Yapma be o zaman!" dedim. Sarı saçlarını tepesinden topuz yapmış ortasına da bir tane kurşun kalem geçirmişti fakat topuzundan çıkan tutamlar ağladığı için yüzüne yapışmıştı.

"Nasıl yapmayayım, görmüyor musun halimi?"

"Evet berbatsın."

Önce durdu ve bana baktı saniyelik bir şekilde ve hıçkırarak ağlamaya devam etti. Elimde tuttuğum kalemi yere fırlatarak ayağa kalktım ve Sena'yı kolundan tuttuğum gibi kapıyı açıp koridora ittim. Hala ağlamaya devam etmesi üzerine sinirle dişlerimi sıktım. "Yürü git annemin fırına koyduğu böreğe bak! Çayı da demle geleceğim birazdan," dedim.

Her ne kadar sesimi sakin tutmaya çalışsam da pek mümkün olmamıştı. Tam kapıyı kapatacağım sırada duraksadım ve işaret parmağımı Sena'ya doğru sallayarak konuşmaya başladım. "Eğer geldiğimde hala ağlıyor olursan demlediğin o çayı soğuduktan sonra başından aşağıya dökerim. Bak sıcak sıcak dökerim de demiyorum soğutur zevkini çıkara çıkara dökerim Sena, ona göre!"

Tehdidimi yaptıktan sonra kapıyı çarptım ve elimle kendime yelpaze yaparak çalışma masama oturdum. Bende girecektim o sınava ama bu kız kadar saçma sapan davranmıyordum. Tamam en azından şimdilik davranmıyordum...

Sena'nın çözdüğü birkaç soruda bakışlarımı gezdirdiğim sırada artık kelimelerin iç içe geçtiğini fark ettim ve ayaklanarak penceremin yanında soluğu aldım. Gökyüzü içimi ferahlatırken gözlerimi kapadım. Şu sınav zımbırtısının bir an önce bitmesinden daha çok istediğim bir şey yoktu sanırım.

Gözlerimi araladığım sırada karşı pencereden dudaklarında ince bir gülüş ile beni izleyen Efe'yi gördüm. İçim bir hoş olurken derin bir nefes aldım. Kağıtlarından birini çıkartarak bir şeyler yazdığını gördüm ardından hemen kağıdı bana doğru kaldırdı.

"Yorgun görünüyorsun."

Mart ayının ilk günündeydik ve Burhan Amca çok şükür ayaklanmış durumdaydı. Hala bazı ilaçlara devam ediyor olsa da babam ile ortak işlettikleri kahvehaneye gidip gelecek kadar iyiydi. Efe ise artık umutsuz halinden sıyrılmış eskisi gibi beni deli etmeye başlamıştı son günlerde. Çalışma masamın altından kağıtlarımı alarak yazdım ve ona doğru kaldırdım.

"Çünkü öyleyim."

Hızla başıyla beni onaylayarak yazmaya başladı kağıdına. Kumral saç tutamları alnına düştüğünden olsa gerek çok hoş görünüyordu. Onun saçları hep alnına düşmüş halde olurdu. Ne yani o benim gözümde hep hoş mu görünmüş oluyordu?

"Derslerle alakalı ise yardım ederim, biliyorsun."

Biliyordum tabi ki fakat bu stresten kaynaklanan bir durumdu.

"Hayatımda her şey tersine gidiyor gibi şu aralar."

Kaşları havalandığında omuz silktim. Anlamadığının farkındaydım fakat nedense şu an onunla atışmak ister gibi bir dürtü vardı içimde.

"Düzeleceğinin farkındasın?"

Bıkkınlıkla ofladım. Zihnim bulanıktı. Terliyordum, üşüyordum, korkuyordum. Şu sınav denen illetten kurtulmak istiyordum. Kağıdıma yazarak cevabımı kaldırdım.

"Sınav dengemi bozmaya başladı bile şimdiden."

Gerçeği söylemek en doğrusu olacaktı sanırım. Efe'den saklamamın bir gereği yoktu. Evet onunla atışmak, sinir etmek isterdim ama şu an onu bile yapmaktan vazgeçmiş hızla gerçeği ötmüştüm.

Kabul, düşüncelerimin bile dengesi bozulmuştu.

Efe gözlerimin içine bir süre baktıktan sonra kağıdına bir şeyler yazdı ve kaldırdı.

"Getiririz biz o dengeyi yerine. Sen meraklanma."

"Hah! Paşamızın laflara bak hele laflara." Alayla güldüm ve onu cevapladım.

"Nur Yılmaz'ın dengesinden bahsediyoruz gülüm. Öyle kolay kolay yerine gelmez, kolay kolay da kimse yerine getiremez."

Mest olmuş gibi dudaklarını hareket ettirdi ve yandan bir gülüş belirdi o anda. Çehresinde eğlenceli bir hava dolaşırken ben tam zıt bir ifadeyle adeta nemrutu andırıyordum.

"Olduğu gibi kabulleniriz bizde. Ayıp ediyorsun."

Normal bir zaman olsa benimle inatlaşırdı fakat şu an tam tersine bana uyuyor ve bu da daha çok sinirlenmemi sağlıyordu nedense. Gözlerimi kısarak ona bakmaya başladığım sırada sağ kaşını havalandırarak bana meydan okur gibi baktı.

Saç tutamları gözlerine gölge yapıyordu ve bu çok güzeldi...

"Suyuma gidiyorsun şu an. Hayırdır, kıyamet mi kopacak?"

Dilini dudaklarında gezdirerek kağıdına bir şeyler yazdı hızla ve bana doğru kaldırdı.

"Artık kıyamet ne zaman kopacak bir tek Allah bilir. Ben sadece bir şey fark ettim."

İlla Nur çatlasın, Nur patlasın istiyordu. Söyle işte ne fark ettiğini, burada heyecan yapmanın ne gereği var canım. Saçımı şöyle güzel bir şekilde omzumun arkasına doğru savurdum ve sanki hiç önemli değil de öylesine soruyormuşum gibi kağıdıma yazdım cevabımı ve kaldırdım.

"Neymiş o fark ettiğin şey?"

Kağıdımı kaldırdığım sıra, Efe sorumu okurken havaya bakıyordum bilerek. Bulutlar yağmur yağacağının habercisi gibi kararmışlardı. Başımı tekrar Efe'ye çevirdiğimde bu sefer o kağıdına bir şeyler yazıyordu. Kalbim nedensizce atışlarını hızlandırmıştı. Sanki önceden sezmişti Efe'nin kağıdında yazan cümlenin beni heyecanlandıracağını.

"Hayatımda yer verdiğim insanları olduğu gibi kabul etmeliyim.
Sen benim Civcivimsin.
Şimdi ise Dengesizim oldun.
Her şey gönüller bir olsun diye değil mi hoş..."

Ne güzel cümlelerdi bunlar.

Zira insanlar birçok kalıbın içine girebilirdi fakat orada barınabilir miydi orası muamma.

Ben Efe'nin Civciv'i olmuş ve orada barınmıştım. Şimdi ise dengesizi olmuştum ve orada barınmayı ümit ediyordum.

Ve hatta daha birçok kalıba girip sonunda tahtıma oturmak istiyordum.

***

Taht Efe'nin kalbi dostlar. Nur söyleyemiyor hala bari ben söyleyeyim dedim...

PENCEREYE DÜŞEN POSTAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin