48-)"Soda"

35 2 0
                                    

Gece- Ben Öldüm

"Nur Abla iki saattir sen atlıyorsun!" diye bağıran bir kıza gözlerimi belerttim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Nur Abla iki saattir sen atlıyorsun!" diye bağıran bir kıza gözlerimi belerttim. "Sus kız! Sende iki saat atladın, ben sana cırladım mı?" Şurada güzelce ip bile atlattırmıyordu bu veletler. Birkaç dakika daha onlar çevirdi ve ben ortada atladım ardından ipi çevirdim ve çocuklar ortada atlamaya başladı.

"Nur!" Bana doğru seslenilmesi üzerine arkamı döndüm. "Selma Teyze nasılsın?" diyerek yanına gittim ve elindeki poşetleri aldım. "İyiyim kızım ama biraz yoruldum. Malum yarın ramazan gidip pazardan alayım dedim ihtiyaçları."

"İyi yapmışsın da keşke o iki oğlunda seninle gelseydi," dedim. Apartmandan içeri girip yukarı çıktık. Selma Teyze'ye poşetlere uzattığımda minnetle gülümsedi. "Doğru söylüyorsun ama Emir'in okulu vardı. Efe'de ana caddedeki mekanla ilgileniyor," diyerek yorgun bir şekilde tamamladı cümlesine.

Apartmandan çıktım ve bakkala uğrayarak iki tane limonlu soda aldım. Selim Amca ile birkaç dakika muhabbet ettikten sonra oturduğum apartmana doğru ilerledim. Bir tane sodayı açmış yavaş yavaş yudumlarken sokağın girişinde beyaz bir araba belirdi. Bakışlarım plakasına kaydığında yanağımın iç kısmını dişledim. Bu, Efe'ydi. Muhtemelen Burhan Amca ana caddedeki mekana gitmesi için arabayı ona vermişti.

Tam apartmana gireceğim sırada korna çaldı ve duraksadım. Efe arabadan inip temkinli adımlarla yanıma ilerledi. Üzerindeki gri tişört, altında ise jeans vardı ve bunlar ona çok yakışmıştı.

"Bensiz soda içiyorsun, hiç yakıştıramadım sana," dedi alınmış bir şekilde ve poşetin içine attığım diğer limonlu sodayı aldı. Kendine en yakın pencerenin mermerini kullanarak sodanın kapağını açtı ve büyük bir yudum aldı.

Boşta olan elimi belime attım ve dik dik bakmaya başladım Efe'ye. "Sodanı alıp içebilir miyim, diye sordun mu bana acaba?" Duraksadı ve eliyle alnına vurup mahcup bir tavır takındı. "Kusura bakma, haklısın," diyerek elimdeki sodayı alıp az önce açtığı sodayı bana verdi. Şaşkınlıkla onu izledim, en sonunda halime gülümseyerek bana baktı. "Şimdi daha iyi oldu sanırım," dedi.

Şu an benimle resmen dalga geçiyordu. "Bana sataşmadan ömrünü sürdüremiyorsun değil mi?" diye sordum ve alaycı bir şekilde güldüm. Parmaklarını saçlarının arasına daldırdı ve bana imalı bir bakış attı. "Sensiz olmaz biliyorsun," dedi ve göz kırptı. Başımı iki yana salladım ve sen iflah olmazsın bakışımı attım.

Omzumu apartmanın giriş kapısına dayayarak sodamdan büyük bir yudum aldım. "Selma Teyze ana caddedeki mekana gittiğini söyledi." Konuyu değiştirerek asıl öğrenmek istediğim noktaya getirmiştim. Efe kaşlarını havalandırdı ve başıyla beni onayladı.

"Aynen, araya babamın kazası girince epey boşlamıştım orayı. Boya işi için birkaç adam tutacaktım ama sonra Emir'le hallederiz dedik." Duraksadı ve sodasından bir yudum aldıktan sonra devam etti. "Tabi mekanıma teşrif etmek istersen kapım her zaman açık sana, biliyorsun," dedi ve sırıttı.

"Bilmez miyim!" dedim abartılı bir şekilde ve ip atlayan çocuklara çevirdim başımı. Şu an karşılıklı bir şekilde sohbet etmemiz içimi kıpır kıpır etmişti ayol, vallahi bayılacaktım birazdan!

"Yarın ramazan. Gündüz vakti içtiğimiz son soda bu," diyerek bana biraz daha yaklaştı. Bakışlarımı ona çevirdiğimde aramızdaki boy farkının aslında çok olmadığını fark ettim. Pardon, ben kaldırımdaymışım...

"Akşamlar bizim Efe," dedim ve omuz silktim. Dudağının kenarında ufak bir gülümseme belirdi ve muzip bir ses tonuyla beni cevapladı. "Diyorsun?" Başımla onu onayladım ve bir adım atarak bu sefer ben ona yaklaştım. "Diyorum."

"Ufaktan bana doğru yürüyen bu sefer sen misin?" Fidan diktiğimiz gün ona sorduğum soru epey aklında yer edinmiş olmalıydı ki şu an bu soruyu bana soruyordu. Saçımı omzumun arkasına doğru savurdum ve sodamdan bir yudum aldım. "Sakıncası mı var?" diye sordum ve sağ kaşımı havaya kaldırdım.

Efe verdiğim cevaba önce şaşırdı fakat kısa bir sürede kendini toparlayıp sırıttı. Hızla kolunu omzuma atıp beni kendine doğru çekti. "Aksine, onur duyarım." Güldüm ve başımı iki yana salladım.

Ne ben ne de Efe iflah olmazdık. Biz böyle olacaktık. Deli dolu, neşeli, dengesiz.

Mutlu olmak aslında çok basitti.
Kendini sevmekten geçerdi öncelikle ve ardından yaptığı birkaç iyilikte saklı kalırdı.

***

50. Bölümde muradınıza ereceksiniz.

Hazır olunnn...

PENCEREYE DÜŞEN POSTAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin