57-)"Sahur"

33 3 0
                                    

Nil Karaibrahimgil- Seviyorum Sevmiyorum

"Demek bugünleri de görecektim he!" dedi imalı bir şekilde Sena ve omzuma hafifçe vurdu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


"Demek bugünleri de görecektim he!" dedi imalı bir şekilde Sena ve omzuma hafifçe vurdu. Göz devirmekle yetindim ve telefonumdan gelecek olan bildirim sesine kulak kesildim.

İftardan sonra Senalara gelmiştim. Bu gece burada kalacaktım fakat asıl amacım tabi ki bu değildi. Sahuru Efe ile birlikte yapacaktım. Sena'nın annesine ise yatmadan önce söylemiştik bizi sahura kaldırmamasını. Yani her şey tamamdı şu an. Sadece Efe'den gelecek olan mesajı bekliyordum.

"Nur sen de az değilsin yani kaç yıllık sevgiliyim Ali'yle hiç böyle tekliflerde bulunmadı bana," dedi ve duraksadı Sena. Kaşları çatıp huzursuz bir şekilde yüzüme baktı. "Harbiden neden demedi ya."

Onun bu haline güldüm ve ardından telefonumdan gelen bildirim sesiyle hızla mesajı açıp okudum. Aşağıya inmemi söylüyordu. Ayağa kalktım ve koyu mor tişörtümün üstüne siyah hırkamı geçirdim, altımda da siyah bir eşofman vardı. Gece olduğu için hava biraz serindi. Yatağın üstündeki poşeti de bileğime geçirdim ve Sena ile kapıya kadar yavaş adımlarla yürüdük.

"Ayy annem bir fark etse var ya falakaya yatırır ikimizi de," diye mırıldandı. Oflayarak kafasına vurdum hafifçe. "Sus, duyacaklar şimdi! Sahurda bir ara görünürsün annenlere biz yedik Nur ile falan dersin. İnandırıcı olsun diye de bir bardak odana su getir, Nur'a vereceğim diye." Sena önüne gelen sarı saç tutamlarından birini arkaya doğru itti ve şaşkın gözlerle bana baktı.

"Kızım sen var ya harcanıyorsun buralarda. Yazdın senaryoyu iki dakika da," diyerek fısıldadı. Kapıyı olabildiğince sessiz açtım ve Sena'ya bir öpücük atarak ardından kapadım. Hızlı adımlarla merdivenden inerek apartmandan çıktım. Efe sokak lambasının dibinde beni beliyordu. Elinde bir poşet vardı ve benim gibi sırtına siyah hırka geçirmişti.

Bakışları beni bulduğunda gülümsedi ve yaslandığı direkten ayrıldı. Onun yanına vardığım zaman hırkamın kapüşonunu kafama geçirdi. "Kimse görmeden gidelim hadi," diye fısıldadı. Uzanıp bende onun hırkasının kapüşonunu kafasına geçirdim.

"Sen nasıl çıktın evden?"

Yan yana yürümeye başladığımızda fısıltı şeklinde konuşuyorduk. "Emir iti yardım etti. Hoş yardım sayılmaz çok fazla, ona şantaj uygulamış olabilirim," dedi keyifli bir şekilde. Başka bir sokağa saptığımızda mahalledeki tüm evin ışıkları kapalıydı fakat sahur vaktine az kaldığından her an açılabilirdi.

"Bu aralar çok canımı sıkmaya başladı kardeşin haberin olsun. Bir kaşık suda boğasım var onu."

"Sen yorulma. Ben senin adına evde canını okuyorum onun." Güldüm ve biraz daha hızlı yürümeye başladık fakat aklıma gelen şeyle bir an duraksayıp Efe'ye döndüm. Alnına düşmüş olan kumral saç tutamları ve koyu kahverengi gözleriyle hoş görünüyordu.

"Ne oldu?"

"Biz nereye gidiyoruz? Birlikte sahur yapacağız yanına yiyecek al dedin ama nereye gideceğimizi söylemedin."

Efe muzip bir şekilde gülümsedi ve bana doğru biraz yaklaştı. "Miladımız olan yere gidiyoruz." Anlamadığımı belli edercesine kaşlarımı çattım fakat Efe beni umursamayıp yürümeye devam etti.

"Ne diye felsefe yapıyorsun? Açıkça söyle işte gideceğimiz yeri. İkimizde biliyoruz ki felsefe yapmaktan oldukça uzak bir ikiliyiz gülüm, yemezler yani."

Değil cevap vermek arkasına dönüp bakmamıştı bile. Homurdanarak birkaç dakika daha Efe'yi takip ettim. Girdiğimiz sokakta bir evin ışığı yandı ve Efe ile göz göze geldik. Kirpiklerinin altından bana imalı bir gülüş attı ve hızla elimi eliyle kavrayarak koşmaya başladı, ben ise mecburen ona uydum ve koştum.

Adrenalinin verdiği enerji ile birkaç sokak boyunca koştuk ve bu sırada oldukça anlamsız bulsam da iki çatlak birbirimize bakıp gülmüştük.

"İşte geldik!" dedi Efe, nefes nefese. Elimi çaktırmadan elinden çektim ve geldiğimiz yere göz gezdirdim. Tabi ya, sevgili olduğumuz akşam beni getirdiği yerdeydik şu an da. Ankara yine gözümü kamaştırmıştı. Mükemmel bir manzarası vardı buranın.

"Demek miladımız burası," diye mırıldandım. O sırada Efe poşetinden çıkardığı örtüyü yere serdi ve ayakkabılarını çıkarıp oturdu. "Ne sanmıştın ki Civciv?"

Yine başlamıştık...

Ayakkabılarımı çıkarıp bende örtünün üstüne oturdum ve poşetimdeki yiyecekleri çıkarmaya başladım. "Yani insan sevgili olmadan önce daha nazik daha romantik olur ama yok! Senin cinsin farklı," dedim Efe'ye yandan bir bakış atarak.

"O ne demek?"

"Bunu anlamak çok zor olmasa gerek ha?"

"Basmıyor kafam şu an anlat işte sen."

Güldüm ve Efe'nin poşetin içinde getirdiği yiyecekleri çıkarmasını izledim. "Sen sevgili olmadan önce öküz gibiydin hoş hala öyle sayılırsın ama daha evcilleştin şu miladımızdan sonra," dedim sonlara doğru sesimi imalı bir şekilde kısarken. Doğruydu yahu!

Flört döneminde sanki gökten inmiş bir melek gibi davranırdı herkes, tabiri caizse dereyi karşıya geçince ise adeta bir tarzana dönüşürdü karşımızdaki kişi.

"Dengesizim ben biraz o konularda," diye mırıldandı. Örtünün üstüne çıkardığımız yiyeceklere baktığımda yutkundum. Salatalık, haşlanmış yumurta, domates, börek, çay ve çilek vardı. Daha ne olsun ayol!

"Ha yirmi bir yaşındayım ama karakterim tam oturmadı henüz diyorsun." Ona soktuğum bu lafa karşılık kafasını bana doğru çevirdi ve kaşlarını yukarı kaldırdı.

"İkisinin aynı şey olmadığını çok iyi biliyorsun fakat kıyaslayacak olursak tutarlı davranıp karakteri oturmuş olan kaç kişi var ki şu dünyada? Tutarlıyı at bir kenara hatta," dedi ciddi bir şekilde. Bu konu onu biraz germişti sanırım fakat haklıydı. Tekrar dudaklarını araladığında kurduğu cümleyi duvara poster diye asasım geldi.

"Dünya, karakterliyim diye etrafta dolaşan çöp yığınıyla dolu."

Başımla onu onayladığımda kolunu uzattı ve kapüşonumu çıkardı. Bende uzanıp onun kapüşonunu çıkardım.

Ah bu hareketlere nasıl düşüyorum Efe bir bilsen.

"Öyleyse biz dengesiz ve hatta deli olmaya devam edelim. Vicdanımız, karakterimize gideceği yolu gösterir." Dudağının kenarında ince bir tebessüm belirdi. Kolunu omzuma atıp beni göğsüne doğru çekti ve eline bir salatalık alıp yemeğe başladı.

"Sahur gibi piknik," diye mırıldandı Efe. Kafamı olumsuz anlamda salladım ve onu düzelttim. "Piknik gibi sahur."

Gece yarısıydı ve biz bir tepede örtü açmış sahurumuzu yapıyorduk. Cidden dediğim doğruydu, piknik gibi sahur ayol!

"Sevgilimle sahur da yapmadım demem artık." Güldüm ve elimi kaldırıp Efe'nin yanağına hafifçe vurdum. "Deme gülüm, deme. Dersen eksik kalırsın. Maazallah kolun, bacağın kopar."

"Ee öyle tabi."

***

PENCEREYE DÜŞEN POSTAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin