41-)"Deli"

37 3 0
                                    

Yüksek Sadakat- Haydi Gel İçelim

"Kolay gelsin Selim Amca," diyerek bakkaldan çıktım ve yavaş adımlarla yürümeye başladım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Kolay gelsin Selim Amca," diyerek bakkaldan çıktım ve yavaş adımlarla yürümeye başladım. Bir yandan çikolatamı yiyor bir yandan da Melih'in oturduğu apartmanı süzüyordum. Son bir haftadır onu hiç görmemiştim belki daha bile fazla olabilirdi. Omuz silktim ve oturduğum apartmana giriş yaptım. Sonuçta Melih'in meraklısı değildim sadece apartmanı görünce bir an aklıma gelmişti.

"Fikret Paşa'm sırf sen istedin diye gittim bakkala," dedim babama ve arkasından iki yanağına da sulu birer öpücük bıraktım. "Yalaka bu kız yalaka!" Annemin söylenmelerini duymazdan gelerek kahvaltı masasına oturdum.

"Bırak sen şimdi bakkalı," diyerek ciddi bir giriş yaptı konuşmaya babam. "Dersler nasıl gidiyor? Sınava iki ay kaldı şunun şurasında. Bu yıl kazanabilecek misin? Seni çok fazla sıkmadık bu zamana kadar sırf strese girme diye ama bizi bilgilendir. Nedir vaziyetin?"

Vaziyet harap be babacığım!

"Aşk olsun bana güvenmiyor musunuz? Halledeceğim, hiçbir sıkıntı yok," dedim yüzüme sahte bir tebessüm yerleştirerek. Annem başını kaldırmadan kahvaltısını yapmaya devam etti. Babam ise imalı bir şekilde başını olumlu anlamda salladı.

Kahvaltıda tam olarak karnımı doyurmadan masadan kalktım çünkü annemin gözleri sürekli üzerimdeydi. Kim bilir yine ne yumurtlayacaktı ama uyanık bir şahıs olduğum için işi çözüp erkenden olay yerinden ayrıldım.
Böylelikle görev tamamlandı.

Çalışma masamın üstündeki test kitaplarıma ters bir bakış fırlattım. İliğimi kurumuştu iliğim!

"Biliyor musunuz?" diye sordum test kitaplarına. Bana cevap veremeyeceklerini biliyordum ama artık kendimi tutamamıştım. "Sizden nefret ediyorum!" Önceden çözmüş olduğum bir deneme sınavını alıp odanın bir köşesine attım ve masaya doğru eğilerek söylenmeye devam ettim.

"Sizden iğreniyorum, midemi bulandırıyorsunuz." Üst üste koyduğum kitapları devirdim ve birkaçını masanın üstüne dağıttım. "Keşke ölseniz be!" İşaret parmağımı onlara doğru sallayarak iyice olayı abarttım. "Bende Nur Yılmaz'sam sizinle işim bittiği gün hepinizi ateşe vereceğim. Cayır cayır yakacağım sizi be!"

Kaç insan vardı şu zulmü çeken?

Liseye gitmek için sınav, üniversiteye gitmek için sınav, atanmak için sınav! Çok şükür ki dünyaya gelmek için sınava girmiyoruz. Sanırım çaba harcamadan yaptığımız tek şey doğmak.

Parmaklarımı saçımın arasına daldırdım ve sinirle çekiştirdim. Hava almak için pencereye yönelmiştim ki Efe'nin karşı pencereden kaşları havaya kalkmış bir şekilde beni izlediğini fark ettim. Derin bir soluk vererek yüzüme sahte bir tebessüm yerleştirdim.

"Kitapları almış karşına ne dediğini gerçekten çok merak ediyorum."

Dilimi sertçe dudaklarımın üstünde gezdirdim ve bir kağıt çıkararak yazmaya başladım.

"Bu seni hiç alakadar etmez."

Şimdi gerçekten itici bir şekilde gülümsüyordum. Bir Nur Yılmaz klasiğiydi bu cümle. Efe başını iki yana sallayarak dudağını ısırdı ve elini saçlarının arasına daldırdı. Kumral saç tutamları bir o yana bir bu yana sallanırken bakışlarımı ondan ayırdım.

"Bir hafta önceyi hatırlatayım istersen sana. Hani karakoldan toplamıştım seni. Babanlar alnına ne olduğunu söylediğinde ben araya girip durumu kurtarmıştım. Çocuklar top fırlattı demiştim değil mi Nur? Yoksa yanlış mıyım?"

Dudaklarını büzdü ve benden bir cevap beklediğini belli etti. Şu an bana attığı bakış 'İşte şimdi köşeye sıkıştın' bakışıydı.

"Beni tehdit mi ediyorsun?"

Saçımı omzumun arkasına doğru savurdum ve rahat bir ifade takındım. Ben Nur Yılmaz'dım ayol! Biraz daha zorlarsa 'Git söyle babama,' derdim. Kimseye boyun eğmezdim.

"Seni tehdit edecek bir kişi var mı şu dünyada?"

Zafer kazanmış gibi güldüm ve hızla kağıdıma yöneldim.

"Ha şunu bileydin gülüm*-*"

Başını sağa yatırarak beni bir süre izledi. Bu sırada aklıma tam bir hafta önce o gün alnıma ve saçlarıma bıraktığı birer öpücük geldi. Nefes alışverişlerim hızlanırken yutkundum ve bakışlarımı Efe'den çektim. O an olan şeylerin tam olarak farkına varamasam da şu an idrak edebiliyordum.

"Alnındaki şişlik geçti mi?"

Olumlu anlamda başımı salladım ve kağıdıma yazarak kaldırdım.

"Geçti tabi. Şimdi karşı tarafı görmek lazımdı."

Kahkaha attı ve güzel yüzü daha da güzel oldu. Bu hali beni sinir ederken bakışlarımı ondan çekerek odasında dolaştırdım.

"Karşı tarafın burnu ve karnı büyük hasarlı. Bir aya iyileşemez o şerefsiz."

"Hah! Ellerime sağlık." Maşallah sana Nur!

"İyileşmesin de zaten..."

Yoktu öyle kadınlara vurup hayatın keyfini çıkartmaya devam etmek. Her şeyin bir bedeli vardı. Hayat böyle bir şey çünkü eziyet ediyorsan eziyet çekeceksin.

"Kitaplara mı sardın şimdi de? Yalnız ben söyleyeyim kıracağın bir burnu yok onların..."

Kahkaha attım ve alt dudağımı dişlerimin arasına alarak güzel bir cevap yazdım.

"Ateşe vereceğim sayfaları var ama..."

Şaşırmış bir şekilde bir süre yazdığımı okudu ve daha sonra dudakları yukarı kıvrıldı. Bakışları beni bulduğunda başını iki yana salladı ve kağıdına yöneldi.

"Nur, sen tam bir delisin!"

Kaşlarım yukarı havalandı ve itici bir şekilde gülümsedim. Efe'yi belki sinir ederdim bu şekilde ya da etmezdim önemli değildi.

"Neden olmasın?"

Ben böyleydim. Deliydim, dengesizdim hatta daha birçoğuydum.

Ve kendimi çok seviyordum. Hem de çok.

Herkes böyle olmalıydı. Bu dünyaya bir kez geliyorduk ve özgürlüğümüzü üç beş insanın bakışı kısıtlayamazdı.

***

PENCEREYE DÜŞEN POSTAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin