32-)"Kitap"

56 3 0
                                    

Model- Pandalar

"Ey karıncaya can veren Allah'ım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Ey karıncaya can veren Allah'ım. Neydi be günahım?" Söylenmeme devam ederken zar zor iki poşete sığdırdığım deneme testi ve soru bankalarını iyice kucağıma yerleştirerek yürümeye devam ettim. "Yok yok ben biliyorum ne yapacağımı. Siz göreceksiniz..."

"Kim ne görüyormuş? Anlat bakalım." Bir anda arkamdan çıkarak önüme geçen Efe ile duraksadım. "Ne bir anda çıkıyorsun be önüme? Zaten zar zor taşıyorum şunları. Ya yere düşseydi? Kafanı kırardım senin." Gözlerini devirerek kucağımdaki en ağır poşeti aldı ve birlikte yürümeye başladık. "Bilirim, yaparsın sen."

"Aferin."

Ana caddedeki kitapçıdan birkaç tane maşallah ayı gibi ağırlıkta kitaplar almıştım ve eve gidiyordum. Efe karşıma çıkmasa muhtemelen eve gidemeyecek ve yarı yolda durup Sena'yı kitapları taşımak için yardıma çağıracaktım. Neyse ki öyle bir şey olmamıştı.

"Yine neye kızdın da söyleniyordun?"

Gözlerimi devirdim ve yandan bir bakış attım ona sinirle. Dudakları yukarı kıvrılmış haldeydi çünkü bu halimden zevk alıyordu. "Niye olacak, iki yüz on lira verdim şu kitaplara," dediğim sırada anlık bir öfke patlaması yaşadım ve sinirle daha hızlı, sert atmaya başladım adımlarımı.

"Babam Ali Ağaoğlu değil hatta akrabalığımız dahi yok! Güzelim kahvehanesini işletiyor Burhan Amca ile o kadar. Üç beş kitaba o fiyat nedir be bıktım! Ocağına incir ağacı diktim adamın."

Uzun cümlelerimin ardından Efe güldü ve bana baktı. Yüzümü buruşturarak bende ona baktığımda söylenmeye devam ettim. "Sırıtarak ne bakıyorsun bana? Komik mi söylediklerim?"

Başını olumsuz anlamda salladı ve konuşmaya başladı. "Hayır aksine haklısın. Sonuçta bu fiyata kitap alamayacak birçok insan var." Hızla lafını bölerek araya girdim çünkü bu konu aşırı irrite olduğum bir konuydu.

"Onlar ne yapacak? Yazık değil mi? Şurada okumaya çalışıyoruz. Her yerde olduğu gibi parası olan mı düdüğü çalacak? Haksızlık bu."

Kendi kendime hayıflanmam ne şu test kitaplarının fiyatını azaltacaktı ne de hayatın içindeki bu haksızlığı düzeltecekti. Efe ile oturduğumuz sokağa yaklaşmıştık fakat sanki kucağımda taşıdığım poşetin içindeki kitaplara artı yük binmiş gibiydi.

"Vardır her şeyin bir çaresi," dedi Efe ve bana baktı. Güzel kahverengi gözleri yüzümde dolaşırken zar zor yutkunabildim. "Yeter ki umudumuzu kaybetmeyelim," diye ekledi.

Haklıydı. Umut önemli şeydi.
Hayata bağlardı bir kere.
Hayal kurmayı sağlardı.
Ve hatta insanlara daha iyi biri olma şevkini kazandırırdı.

Omuz silktim ve kaldırım taşlarında gezdirdim bakışlarımı. "Yaramazlık yapmayı özledim," diye sızlandım ve yüzümü astım. "Sanki çok usluymuşsun gibi." Efe'nin bu söylemi üzerine omzumla gücüm yettiğince onu kenara doğru ittim kaldırımda. "Yalan söyleme be. Ne yaramazlığımı gördüm?"

Öyle değil mi, siz söyleyin ne yaramazlığımı gördünüz sanki...

"Estağfurullah! Haddim bile değil ağzımı açmak, haklısın." Abartılı bir şekilde kurduğu cümle keyfimi yerine getirirken bir elimi poşetin altından zar zor çıkararak omzuna iki kez yavaşça vurdum avuç içimle.

"Aferin sana yiğidim. Bak nasılda yola geliyorsun yavaş yavaş." Gülerek bana karşılık verdiğinde yüz ifademde bir değişme oldu. Sanki uzun zamandır beklediğim manzaraya kavuşmuş gibiydim. Halbuki Efe az öncede gülmüştü ama o zaman böyle bir şey olmamıştı.

Şimdi neden onun tek bir gülüşüne savunmasız kalmış ve ne yapacağımı bilemez hale gelmiştim?

"O yol, senin yolunsa sıkıntı yok." Yanağımın iç tarafını dişleyerek adımlarımı hızlandırdım çünkü şu an gözlerini bana dikmiş durumdaydı ve bu halde ona bakarsam kalpten gitme ihtimalim çok yüksekti.

Çok zordu bu kalp atışlarını kontrol edememek...

***

PENCEREYE DÜŞEN POSTAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin