Üç gün sonra...
Baran KARADAĞ
''Beni buraya neden çağırdın Çetin Doğan?''
Buraya çağrılma sebebimi aslında tahmin etmek zor değildi. Karşımda masasının ardındaki koltuğa iyice yayılarak oturmuş, elinde oldukça kaliteli olduğu belli olan purosunu yakmış takım elbiseli adama ifadesiz bir suratla bakıyordum.
Çetin Doğan...
Kendisini topluma hakkıyla para kazanan bir iş adamı olarak gösterse de, ben onun aslında ne olduğunu çok iyi biliyordum. Sadece ülke sınırları içinde değil, yurt dışına da eli uzanan, uyuşturucu kaçakçılarının liderinden başka bir şey değildi. Ve o karşımda bu kadar rahat otururken suratına bir tane yumruk atmamak için kendimle savaş veriyordum.
''Evcil hayvanının odadan çıkmasını bekliyorum aslında. Şöyle biz bize konuşmak daha iyi olur diye düşünmüştüm.''
Kafamı hafif sağa doğru çevirdiğimde Çetin'in evcil hayvanım diye bahsettiği Arthur'la göz göze geldim. Çetin'in sözlerinden sonra Arthur'un elinin sağ arka cebine yani silahına doğru gittiğini fark ettiğim an, kaşlarımı havaya kaldırarak durmasını belirttim. Çok kısa bir tereddütten sonra dediğimi yaptı ve derin bir nefes alarak bakışlarını Çetin'e çevirdi.
''Senin aksine Çetin Doğan, ben adamlarıma evcil hayvan muamelesi yapmıyorum. Anlayabileceğini sanmıyorum ama yine de belirteyim. Arthur benim sağ kolum ve bu odadan kesinlikle çıkmayacak. Hem artık ne söyleyeceksen söyle, vaktim yok.''
Sert sözlerim üzerine oturduğu koltukta doğruldu ve purosunu söndürdü. Ciddi bir konuşma yapacakmış gibi boğazını temizledi. Arthur'a memnun olmadığını belirten bir bakış yolladıktan sonra bana doğru dönüp sonunda o beklediğim konuşmayı yapmaya başladı.
''Baran biliyorsun ki, şirketim oldukça büyüdü ve artık yurt dışına da açıldık. Şu an sadece bazı Avrupa ve Afrika ülkeleriyle iletişim halindeyiz. Ancak ne yazık ki bu yeterli değil. Benim asıl amacım Amerika ve Asya'ya açılmak. Tabi sen de tahmin edebilirsin ki, her ne kadar tanınan ve sayılan bir iş adamı olsam da bu o kadar kolay bir şey değil. Sen dünyanın hemen hemen her yerinde tanınan birisin, özellikle Amerika'da. Öncelikle Amerika'nın güney kıyılarından başlayarak bu işi büyütmek istiyorum. Ve senin bu konuda bana yardımcı olmanı umuyorum. Tabi karşılığında sana da ortaklık teklif ediyorum. Bence biz harika bir ikili oluruz.''
Son cümlesini ağzını yaya yaya gülerken söylemişti. Bu pislik herifin konuşması boyunca suratımda tek bir mimik bile oynatmadan, ifadesiz bir şekilde durmuştum. Dirseklerimi koltuğun iki koluna dayayıp parmaklarımı birbirine geçirdim ve içten içe bu adamdan tiksinerek tepkisiz bir şekilde bakmaya devam ettim.
''Bu sessizliği, teklifimi düşündüğüne mi yormalıyım Baran?''
Gerçekten bu herifi dinlemeye buraya gelmemeliydim. Artık haddini bildirmenin zamanıydı.
''İnsanların hayatını mahvetmede, tanınan ve sayılan bir iş adamı olmak nasıl bir duygu Çetin Doğan?''
Sözlerim karşısında afalladığı bariz bir şekilde görülen Çetin, önce ne söyleyeceğini bilmiyormuş gibi dursa da, ardından toparlandı ve hafifçe başını yere doğru eğip gülümsemeye başladı.
''Cidden dostum, sen buna insanların hayatlarını mahvetmek olarak mı bakıyorsun? Gerçekten şaşırttın beni Baran. Bizler iş adamıyız. Yaptığım işe bu açıdan bakmak oldukça amatörce.''
Lanet olası herif! İş adamıymış!
''Beni iyi dinle Çetin. Uyuşturucu kaçakçılığını iyi bir şeymiş gibi bana anlatmaya kalkışma. Her ne kadar gizli saklı işini yürütmeye çalışsan da, benim bu pisliklere bulaşmayacağımı en iyi senin bilmen gerekir. Şirketimi ve adımı asla böyle bir şeye ortak etmem. Sana da tavsiyem masumların canını yakmayı en kısa sürede bırak ve bir daha benim karşıma da çıkma.''
Çetin bana cevap vereceği sırada ben çoktan ayağa kalkmıştım. Tam Arthur'la beraber odadan çıkacağımız sırada, kapı aniden açıldı ve Çetin'in adamlarından biri içeri daldı.
''Efendim, Vural Bey kızın yanına girdi. Ve kendisi oldukça sinirli.''
Çetin'in adamı panik halinde konuşurken, daha fazla burada kalmak istemiyordum. Vural dediği Çetin'in oğluydu. O da tıpkı babası gibi pisliğe batmış ve sürekli her yerde olay çıkarmaya çalışıp, hâkimiyet kurmak isteyen belalı bir tipti. Şu anda da onun ne yaptığı zerre umurumda değildi. Arthur'a başımla gidiyoruz işareti yaptıktan sonra arkamı dönüp yürümeye başlamıştım ki, beni durduran Çetin'in rahatsız edici sözleri oldu.
''Karadağ! Anlaşmamızı kabul etmedin, tamam. Ancak elimde avlaması kolay görünen ama oldukça zor bir kuş var. Kuşun kanadını kırmadan da ötmesi gerek. Belki bu konuda yardımcı olursun bana. Ne dersin?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Cenneti
Romance''Baran lütfen... Lütfen anla beni, burada kalamam. Seni tanımıyorum bile... Üstelik tehlikede de olsam başımın çaresine bakabilirim. Lütfen bırak artık gideyim.'' Tam birkaç basamak çıkmıştı ki, durdu. Yavaşça bana doğru döndü ve bir kez daha donak...