Bölüm 3: Aile Boyu Mafyacılık

15.6K 603 116
                                    

Aden KESKİN

Üç gün. Tam üç gündür bu odadaydım.

Çiçekli gömlekli adam üç gün boyunca yanıma gelmiş, bir sürü tehditler savurarak Selim'in nerede olduğunu sormaya devam etmişti. Saçımı defalarca çekmesine hatta bir keresinde tokat atmasına rağmen, ağzımdan tek bir kelime dahi çıkmamıştı. Ne olursa olsun konuşmayacaktım. Kararlıydım.

Artık 'bilmiyorum' bile demiyordum. Hiçbir şey söylemiyordum, ağlamıyordum ve titremiyordum. Bu üç gün boyunca o kadar korkmuş ve yıpranmıştım ki, artık hissizleşmeye başlamıştım ve ne olacaksa olsun modundaydım.

Zaten Selim de ortalarda olmadığına göre beni arayıp soracak birileri de yoktu. Yani birilerinin bana yardım etmesini de beklemiyordum.

Annemi ben dört yaşlarındayken bir trafik kazasında kaybetmiştik. O zamanlar küçük olmama rağmen yine de annemin yokluğunu fazlasıyla hissediyordum. Babam ise bir süre bu durumu kabullenemese de, sonrasında çalıştığı iş yerinde biriyle tanışmış ve kısa sürede de evlenmişlerdi. Aslında babamın anneme her zaman hayran olduğunu, onu çok sevdiğini bilsem de, bu ani kararını hiçbir zaman sorgulamamıştım. Annemi kaybettikten sonra başka biri olmuştu sanki. Yeni eşi Aysun'un babamı sevdiğine inansam da benden pek hoşlanmadığını biliyordum. Bu yüzden İstanbul'da üniversiteyi kazandığımı öğrenir öğrenmez o evden adeta kaçarcasına ayrılmıştım. Zamanla babamla kopmuştuk, birbirimizi daha az arar sorar olmuştuk.

Durum böyle olunca babamın beni buradan kurtarmasını da beklemiyordum doğrusu.

Fark edilirse belki okuldan birkaç arkadaşım fark edebilirdi yokluğumu. Ancak yine de beni bulabileceklerini pek sanmıyordum. Sahi, burada oluşum kimin aklına gelirdi ki?

Üç gündür sandalyeye bağlı oturmaktan ellerim ve ayaklarım iyice uyuşmuştu. Karşımdaki ayna duvara baktığımda gördüğüm yansıma sanki bana ait değildi.

Göz altlarım iyice morarmış, dudağımda atılan tokadın etkisiyle şişlik ve kızarıklık vardı. Uzun, açık kumral rengindeki saçlarım ise darmadağınık olmuştu. Üç gündür bana verdikleri su ve ekmek dışında ağzıma başka bir şey girmemişti. Gerçi verdikleri ekmeği de ısrarla yemiyordum, ancak suyu mecburen içiyordum. Yoksa susuzluktan bayılmaktan korkuyordum ve ben mümkün olduğu kadar ayık kalmak niyetindeydim.

Boş bakışlarla karşıdaki bu kızı süzmeye devam ederken, artık aşina olduğum kapının açılma sesini işittim. Yine o kükreyen adamın geldiğini düşündüğümden, bakışlarımı yansımamdan çevirmeden öylece kıpırtısız durmaya devam ettim. Bana doğru yaklaşan adım sesleri tam önüme gelip durduğunda bile hala tam karşıya bakmaya devam ediyordum.

''Demek günlerdir ağzını açmayan, bize ısrarla bilgi vermeyi reddeden o kuş sensin.''

Bir dakika... Bu ses...

Bu ses kesinlikle kükreyen adama ait değildi.

Merakıma yenik düşüp çok yavaşça başımı yukarı doğru kaldırmaya başladım.

Sonunda karşımdaki kişiyle göz göze geldiğimde artık emindim. Bu kesinlikle üç gündür yanıma gelen, Selim'in yerini öğrenmeye çalışan adam değildi.

Şu an karşımda duran kişi yaklaşık 1.80 boylarında, en fazla 26 yaşında, sarışın ve oldukça heybetli genç bir adamdı. Üzerinde siyah bir pantolon ve lacivert bir gömlek vardı.

Ben onu incelerken, o yavaş adımlarla etrafımda dönmeye başlamıştı. Bir yandan da bakışlarını dikkatlice üzerimde gezdirdiğini hissediyordum. O an içimi kötü bir his kapladı ve huzursuz olduğumu belli etmemeye çalışarak kıpırdanmaya başladım. Üzerimde koyu tonlarda bir kot pantolon ve beyaz ince bir kazak vardı ama bu yeni gelen adamın beni dikkatlice süzmesi yüzünden kendimi çıplak gibi hissetmeye başlamıştım.

''Babam senin sessiz bir tip olduğundan bahsetti. Su içmek dışında ağzını açmıyormuşsun anladığım kadarıyla.''

Harika! Demek bu Draco Malfoy tipli adam, kükreyen adamın oğluydu. Aile boyu mafyacılık demek. Etrafımda dönüşünü tamamlayıp, tam önüme geldiğimde göz hizama denk gelecek kadar eğilmişti.

''Üstelik sana oldukça da kibar davrandıkları halde, hiç yardımcı olmuyormuşsun. Ne kadar ayıp. Senin gibi güzel bir kıza yakıştıramadım hiç.''

Hala kıpırdamıyordum, ancak son cümlesiyle beraber bedenimde oluşan titremeye de engel olamadım.

''Madem öyle, o zaman oyunu benim kurallarımla oynama vakti geldi güzelim. Yalnız şimdiden söyleyeyim, ben babam kadar nazik değilimdir.''

Siyahın CennetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin