Bölüm 11: Can Yakan

12.2K 518 269
                                    

Multimedia: Calum Scott, Leona Lewis - You Are The Reason

***

Baran Karadağ

İki gündür şirkete gitmiyordum.

Her ne kadar işlerimi evden de halledebiliyor olsam da, daha önce üst üste şirkete gitmediğim hiç olmamıştı.

Zaten bu iki günde hayatımda hiç yapmayacağım şeyler yapmış, sınırlarımı iyice aşmıştım. Çetin'in elinden bir kızı kurtarmış, onu evime getirmiş ve üstelik şimdi de gitmesine izin vermiyordum. Kızı kurtarmakla iyi yapıp yapmadığımı sürekli sorgular halde buluyordum kendimi. Uzun zamandır, yani babamı kaybettiğimden beri vicdanını dinleyen biri olmamıştım. Aden'i gördüğüm günden beri ise mantığımla değil, duygularımla hareket ediyordum. Bu durum beni fazlasıyla rahatsız ediyordu.

Aden... En çok sinirlendiğim şey ise, onu gördüğüm an hissettiklerimdi. Bu zamana kadar hiçbir kadına karşı hissetmediğim duygular Aden'i görünce gün yüzüne çıkıyordu. Onun karşısındayken sürekli kendimi tutmakla meşgul oluyordum. Bana bunu yapmasına izin vermemek için mümkün olduğunca yanına gitmemeye çalışıyordum, ancak bir yanım da ısrarla onun o güzel yüzünü görmek ve kokusunu almak istiyordu. Özellikle gözlerine baktığım zaman kendimden geçiyordum.

Bu evden inatla gitmek istiyordu ama ne kadar tehlikede olduğunun farkında değildi. Onu o adamdan kurtarmakla her şey bitmemişti ki... Aksine Çetin şu anda mutlaka bir şeyler planlıyor olmalıydı. Muhtemelen bu zamana kadar ona kimsenin yapmadığını yapmış ve onu delirtmiştim. Bu ev bu şehirdeki en güvenli yerlerden biri olsa da, Aden'i sonsuza kadar bu evde tutamayacağımı ben de biliyordum. Onun da dediği gibi okulu vardı, ancak bir süreliğine okula devam etmemesi gerekiyordu. Üniversitenin rektörünü tanıyordum. Bir an önce onunla konuşup, Aden'in derslere devam etmeyeceğini, sadece sınavlara girmesi gerektiğini söylemeliydim. Zaten bana karşı çıkacağını da sanmıyordum. Tabi Aden, muhtemelen karşı çıkacaktı, hatta çıldıracaktı. Yapacak bir şey yoktu.

Güvende olmak istiyorsa dediklerimi yapmak zorundaydı.

Bahçedeki masada oturmuş, bir yandan bilgisayarım üzerinden şirketteki yeni ihaleyle ilgili sekreterim Aslı'nın gönderdiği dosyaları kontrol ederken, bir yandan da Aden'i düşünüyordum. Son konuşmamızdan beri odasından dışarı çıkmamıştı. Arthur'la beraber yemesi için bir şeyler yollamıştım, ancak pek elini sürmemişti. Bunu görünce sinirlenip yanına gitmeye karar verdiğimde, bir anda vazgeçmiştim. Duygusal olarak bu kız beni zaten fazlasıyla yorarken, bir kez daha tartışmayı kaldıramayacaktım.

Dosyaları incelemeyi bitirmiştim ki, Arthur yanıma geldi.

''Rüya geldi mi?'' diye sorduğumda Arthur başını sallayıp, ''Evet efendim, yarım saat önce geldi. Aden Hanım'ın yanında şu an.'' dedi.

Aslında Rüya'nın bu işe dâhil olmasını istememiştim ama benim her şeye burnunu sokan kız kardeşim, bu işe de bir yolunu bulup bulaşmıştı. Evime sürekli gelen ve evin işleriyle ilgilenen Melek Hanımın Aden'e yardımcı olabileceğini düşünsem de, sonradan Rüya'nın onunla ilgilenmesinin daha doğru olacağına karar vermiştim. Rüya onu burada kalmaya ikna edebilecek kapasiteye sahip bir kızdı çünkü. Tabi bu süreçte Aden'i çıldırtmamasını umuyordum.

''Arthur, Rüya şimdilik Aden'le ilgilense de, gözünü Aden'den ayırmanı istemiyorum. Evime gideceğim diye tutturdu zaten. Kaçmaya kalkışmasına karşın dikkatli ol. Sorun istemiyorum.''

Arthur'a bu konularda güvenim sonsuzdu. O benim hem en iyi adamım, hem de gözüm ve kulağımdı. Her işimden haberi olur, nereye gidersem gideyim yanımda olurdu. Bana saygıda asla kusur etmezdi.

Siyahın CennetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin