21

15K 1.1K 973
                                    

🐿🐇🐈🐤

İçimde tuttuğum onca şey. Üzerime yük olan kirlilik hissi. Bu his 9 yaşımdan beri üzerimdeydi ama her zaman içimde tutmuştum o hissi. Su alıp götürmüyordu o izleri. Ben artık kanatları olmayan şeytanı andıran biriydim. Kendi gözümde 9 yaşından beri öyleydim.

Bacaklarımda yatan minik bedene gözlerimi indirdiğimde, istemsizce gülümsemiştim. Bugün çok koştuğumuzdan yorulduğunu biliyordum. Derin uykusunda, hafif aralık dudakları vardı. Yanakları dizimin üzerinde sıkışmış ve tombul bir görüntü vermişti. Rosé bütün güzelliği ile uyuyordu. Masum bir bebeği andıran yüzü ve bedeni ile her şeyi kusursuzdu. En çok güzel ve kalbi kusursuzdu.

Araba durduğunda Jimin arabadan inmişti. Bende eğildim ve Rosé'nin saçlarına bir öpücük kondurup, elimle başını tutup koltuğa geri koydum. Arabadan inip ses çıkarmamak için yavaşça kapıyı kapattım.
Arabanın önüne doğru yürüdüğümde, Jimin'i bana bakarken gördüm.
Uzun ve sessizlik içinde gelmiştik. Hiçbir konuşma gerçekleştirmemiştik zaten. Sadece sürmüştü arabayı Jimin. Şimdi ise Busan'ın en yüksek tepesine bir yere arabayı durdurmuştu. Onun cevaplara ihtiyacı vardı.

Seri adımlarla yanına yürüdüğümde, sarılmam için kollarını açmıştı. Şevkatle onun kollarına girdiğimde eski anılarım aklımda bir bir döndü. Evimizin bahçesinde oynayışımız. Yan bahçedeki ağaçtan portakal çalıp kaçışımız...  Çocukluğumun en güzel günleri kollarında olduğum Jimin'le geçmişti.

"Jungkook sana cidden inanamıyorum! Seni ne kadar aradım biliyor musun sen! Bulamayınca deliye döndüm!" En son görüştüğümüzde ben 20 yaşındaydım. En son bulunduğum hastaneden başka hastaneye geçtiğimde, özel bilgilerim sır gibi saklanmıştı. Bunun neden olduğunu bende bilmiyordum.

"Biliyorum Hyung. Ama bilmiyorum." Sakin çıkan sesimle sıcak kolların arasında mayışırken, Jimin eliyle saçımı okşamıştı. "Konuşmak ister misin?" diye sormuştu şefkatle çıkan sesiyle.

Konuşmak istiyordum bende. Hastanede olan her şeyi ona anlatmak istiyordum.
"Evet lütfen Hyung, konuşalım." Jimin benden ayrıldığında, ayaklarını arabasının önündeki çıkıntıdan basarak yükseldi ve hafifçe oturdu arabanın motoruna doğru.
Bende onun yaptığı gibi yapıp yükseldim ve yanına oturdum.

Şimdi bütün Busan bizim ayaklarımız altındaydı. Büyük tepeden bütün binalar, ışıklar ve iç gıdıklayan o sesler geliyordu.

Hepsini özlemiştim ben. Her şeyi ile özlemiştim.

Derin bir nefes aldım ve başladım.

"Hyung beni bulamazdın, çünkü gittiğim hastanede güvenlik bilgilerini sır gibi saklıyorlarmış. Oradaki kimsenin ailesi yoktu. Bu yüzden kimse ile görüştürmüyorlardı. Dışarıya hava almaya bile haftada bir gün falan çıkardık. Sonra ise benimle beraber birkaç kişiyi başka hastanelere gönderdiler." Susmuş ve arkamı dönüp camdan Rosé'nin uyuyan yüzüne bakmıştım. Tanrının cennetindeki melek.

Önüme döndüm çok geçmeden.

"O hastaneye sadece beni gönderdiler. İlaçlarım yerinde veriliyordu Hyung. Eski hastanede daha sakindim. Ama gün geçtikçe daha sinirlendim. İçimde fırtınalar kopuyordu. Ama kımıldayamıyordum. Gün geçtikçe orada daha da deliriyordum. Sonra bir şey fark ettim Hyung. Benim gibi olanlara her gece bir ilaç verirken, bana aynı hemşire hep iki tane ilaç yutturuyordu. Hiçbir zaman bunu sorgulamaya kalkmadım. Çünkü bunu sorgulayacak halim yoktu. Hipnoz edilmişcesine verdikleri her şeyi yutuyor sonrasında ise deliriyordum. Sonra ise bir gün yanıma Rosé geldi." Dudaklarını yaladı ve yutkundu Jungkook. Boğazı kuruyordu. Jimin her duyduğu cümle ile şaşkınlıktan şaşkınlığa dönüyordu.

Mad | rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin