33

9.4K 714 797
                                    

Çaresiz kaldıklarında intihar ederdi zavallılar. Ağlarlar ve yalvarırlardı Tanrı'ya ama, Tanrı onlara yüz çevirirdi. Zordu bir zamandan sonra kötü bir dünyaya adım attıktan sonra yaşamaya çalışmak.

Tanrı Jeon Jungkook'u sevmezdi.

Çünkü Jeon Jungkook Tanrı'ya inanmayı bırakmıştı...

Genç adamda yoruldu hiç olmadığı kadar. Omuzları çöktü ve koltukta öylece oturup dirseklerini bacaklarına yaslarken, karşısında yanan şömineden gözlerini alamıyordu. Siyah saçları dağınık bir şekilde alnına dökülürken son zamanlarda koşuşturmaktan ve stresinden dolayı saçlarının arasından birkaç beyaz saç gün yüzüne çıkmıştı. Oysaki saçlarına çok iyi bakardı Jimin. Sürekli boyatır ve bakım yapardı. Ama son 2 haftadır kendi derdini dahi unutmuştu. Bırak saçlarına bakım yapmayı aynanın karşısına geçip saçlarını bile düzeltmiyordu.

Gece büyük salona karanlığı çökertirken, elinde bir içki bardağı vardı. Şömine odadaki tek ışık kaynağıydı ve genç adam gözlerini oradan bir türlü çekemiyordu. Aklı hayali doluydu ve yaptıkları bir yanlış Jungkook'u yok etmişti. En başından beri her şey yanlıştı ve tamamen Jungkook'u kaybettiğini düşünmeye başlamıştı çoktan. Zaten yıllar sonra kavuşmuşken, Jimin onun mutluluğu için hiçbir şey yapamadığı için neredeyse ağlayacaktı.

Delirmenin eşiğindeydi ve gün boyunca banyoda ağlama krizlerine girdiği için başı acayip derecede ağrıyordu. Üzüntüsünden deli gibi içmek istemişti ama içki midesini asitli bir içecek içiyormuş gibi yakmıştı. Bu yüzden elindeki bardak gözleri şömine dikiliyken neredeyse yere düşecekti ama yanına oturan beden elinden çekip almıştı bardağı. Jimin irkilerek uzun süre bakıştığı yerden gözlerini çekti ve hemen yanı başında hafif dağınık saçlarıyla Jennie oturuyordu. Ne ara geldiğini anlamamıştı. Ki Jennie kapı pervazında durup uzun bir süre Jimin'in dalgın suratını izlemişti.

Jimin ve Jennie karanlıkta uzun süre öylece bakıştıklarında, genç kadın hafifçe gülümsemiş ve sırtını okşamıştı. Jimin hala ona bakıyor ve aklındaki tek şeyi yapmak istiyordu. Jennie'ye ihtiyacı vardı şuan. Ona iyice döndü ve yanağının birine elini koyup okşadı. Parmağı ile yumuşak tenini hissederken, onun dudaklarına doğru yaklaşmıştı. "Jennie." Yüzünün yakınındaki yüz ile kalbi ağzında atan Jennie, dudaklarına parmağı ile okşayan adamın kırık ve yaralı gözlerinde gezdirdi titrek pınarlarını. Öyle yorgun bakıyordu ki Jimin, öyle üzgün ve yaralı. Jennie iki elini onun yanaklarına atıp okşadığında, Jimin için son basamaktı bu. Ses çıkmasın diye elini dudaklarına kapattığında bir hıçkırık çoktan firar etmişti.

28. yaşına merdiven dayamış Jimin o gece Jennie'nin dizlerinde bebek gibi ağlarken tek yaptığı hıçkırarak ağlamaktı. Avucu dudaklarını örtmüş ve sesini çıkarmamıştı. Hemen kulağının yakınındaki kızına ise derdini anlatmıştı. Jennie'nin karnını okşayarak kısık sesle konuşmuş ve buda Jennie'yi duygulandırmıştı. O gece uyuduğu en huzurlu uykuydu Jimin için. Jennie parmaklarını bir saniye dahi olsa Jimin'in saçlarından çekmemiş ve çabuk uyuyacağını bildiğinden sadece beklemişti. Kısa bir sürenin ardından eli Jennie'nin karnındayken dizinde uyuyakalmıştı.

Gergin bir kahvaltı ortamının içindeydiler. Kimse konuşmuyor ve tabağındaki kahvaltılıklar ile öylece oynuyordu. Rosé ise öylece hemen önündeki bardakta dolu olan süte bakıyordu. Sütü çok severdi ama şimdi içmek bile boğazını bir yumru oturmasına neden oluyordu. Tepkisiz ve hafif çatılı kaşları ile tek yaptığı boş gözlerle bardağa bakmaktı.

Mad | rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin