35

334 24 29
                                    


Branden bütün işlerini hallettikten sonra yatmaya odasına gitmesi gerekiyordu ama yan odasında Magnus uyurken o kendi odasında gidemedi.

Ayakları kendi odası yerine Magnusun odasına doğru gitmeye başladı. Odanın kapısını yavaşça açarak sessizce içereye girip çocukluğundan beri aşık olduğu adamı izlemeye başladı.

Onu ilk kendisini görmüştü, onun Alec'e değilde kendisine aşık olması gerektiğini düşünmüştü her zaman. Şuanda büyüylede olsada kendi ayaklarıyla gelmişti, bunuda kabul edebilirdi Branden. Onu her şekilde kabul ederdi zaten.

Yatağın yanındaki koltuğu biraz yaklaştırarak onu daha yakından izlemek istedi. O güzel yüze daha yakından bakmak istedi. Çok güzeldi, şu zamana kadar gördüğü çoğu kişiden en kusursuzu oydu.

Bir kere aşağı dünyalı ve kanında iblis kanı olmasına rağmen kalbinde kötülük yoktu. Muhtemel bu kanında nephilim kanı olduğundan kaynaklanıyordu. O eşsiz biriydi. Hem şeytan hem melekti.


Ellerini Magnusun yüzüne koyarak okşamaya başladı teni pamuk kadar yumuşacıktı. Kendine has olan çekik gözleri, pembe küçük dudakları, karamel renginde muazzam teni. Onu saklayıp kimseye göstermemek için yeterli sebeplerdi bunlar. Onu sadece kendine saklamak istiyordu.

Yavaşça yanağını okşarken dudaklarına doğru eğilip küçük bir öpücük bıraktı. Tadı enfesti, Branden bu tada sonsuza kadar bağımlı olabilirdi.

Branden'in nefesi Magnusun yüzüne çarparken, Magnus hareketlenmeye başlayıp üstündeki örtü beline kadar açılmıştı. Kırmızı renkteki geceliğin teni ile uyumuda mükemmeldi. Onunda birkaç düğmesi açılmıştı.

Branden'in gözü hemen geceliğinden açığa çıkan tenine kayıp büyük bir açlıkla yutkundu. Yüzü bu kadar güzelken kim bilir vücudu ne kadar da güzeldir diye düşünmeden edemedi. Zaten önündeki manzaradan çok daha güzel olduğunu anlayabiliyordu.

Şuan ona deli gibi dokunmak istiyor, içindeki açlığını dindirmek istiyordu ama yapamazdı. Onu daha yeni yeni kazanmaya başlamışken o istemeden ona dokunamazdı.

İstemsiz bir şekilde eli yüzünden boynuna ordanda göğsüne giderken iradesiyle büyük bir mücadele veriyordu, yapmamalıydı bunu çok iyi biliyordu ama karşısındaki güzellik kendisine hiç yardımcı olmuyordu.

En sonunda kendini kontrol altına alarak Magnus'tan uzaklaşmaya başladı. Koltuğu eski yerine getirip onu izleyerek uyumayı tercih etti. Şuan elinden gelenin en iyisi buydu ve o buna bile muhtaç bir durumdaydı.

Magnusu izleyerek uykuya dalacağı zaman gözünün önüne gelen görüntüler uykusunun kaçmasına neden oldular. Kendisinden önce ona Alec dokunmuştu, hemde heryerine. Ve Magnusta bunu istemişti.

Aklının bir köşesine Alec'in ona dokunan bütün parmaklarını tek tek kırmayı not etti. Magnusa bişey yapamazdı ona zarar veremezdi ama ondan da bunun acısını çıkarmalıydı.

Branden'ın, Magnus'a karşı hissettiği şeyler ona karşı duyduğu sevgi normal değildi. Magnusu psikopatça seviyordu. Sevgisiyle ona zarar verecek derecede seviyordu. Ve bu sevgi iyi sonla biticek gibi de durmuyordu. Ya kendisine yada hiç istemesede eninde sonunda Magnusa zarar verecekti.

......

Alec çaresizdi Adel gittiğinden beri , Magnusu heryerde, baka bileceği heryere, gitme ihtimalin olduğu heryere bakmıştı. Deli danalar gibi ordan oraya koşuşturmuş ama yinede Magnus'u bulamamıştı.

Aynı şekilde diğerleride Magnusu aramak için dört bir yana dağılmışlardı.

Magnus'u aramak için Jace ile parabatai bağını bile kullanmış ama yine başarılı olamamışlardı.

Adel'in dediği şeye inanmak istemiyordu, Magnus'un Branden'a gittiğine inanmak istemiyordu. Tamam kendisi ona git demiş olabilirdi ama tam kendinde sayılmazdı o zaman. Lanet olası Edoma neden gitmişti ki zaten.

Aslında oraya gitme sebebi Magnusu kaybetmekten deli gibi korkmasıydı. Izzy'nın anlattıklarından sonra onu kaybetmeye çok yakınmış gibi hissetmişti. Onunla ayrı yaşamakla onu kaybetmek arasında çok fark vardı. Ayrı olsalar bile aşık olduğu adamın kendisini sevdiğini biliyordu ama onu kaybettiği zaman sevgisinide tamamen kaybetmiş olacaktı.

Ama tamda hissettiği gibi olmuştu işte onu kaybetmişti. Kaybetmemek için elinden ne gelse yapardı ama tam tersi oldu, sanki kaybetmek için elinden ne geldiyse yapmış gibi oldu. Ellerinden bir anda kayıp gitti Magnus, Alec hiç anlayamadı bile.

Aklına söyledikleri geldikçe sinirleniyor ve bir yerlere vurarak siniri çıkarmak istiyordu. Nasıl o kadar ağır konuşup sevdiği adamı incitebilmişti ki. Şimdi elinden onu incittiği için kendini cezalandırmaktan başka bişey gelmiyordu.

Aslında Alec'e verilebilecek en büyük ceza Magnus'u onun elinden almaktı. Şuan en büyük cezasını çekiyordu zaten.

Onu bulmak için elindeki bütün imkanları kullanacaktı ama meclisten onay çıkmayacağınıda biliyordu. Bir aşağı dünyalı için meclis kılını bile kıpırdatmazdı. O yüzden duran aklını yeniden çalıştırmalıydı. Düşündü düşündü ve aklına gelen ilk şey Catarine'ya gidip onun yerini tesbit edebilir mi diye sormak oldu.

Sonuç mu ne, başarısız. Magnus bunu yapmazdı takip edilmemek için herhangi bir büyü kullanmazdı. Onun için bunu başka biri yapmış olmalıydı. Hiç düşünmek istemesede bu kişinin Branden olma ihtimali büyüktü.

Magnusu bulmalıydı o adi herif ona bişey yapmadan önce ona dokunmadan önce bulmalıydı.

Peki ya Magnusu bulduğum zaman ne olacak diye düşünmeye başladı Alec? Ya gelmek istemezse ya Branden ile kalmak isterse. Ya artık seni değil Branden'i seviyorum derse.

Bunları düşünmek bile Alec'e ağır gelmişti. Anlık nefesi kesiliyor gibi hissederek destek almak için yatağına oturmaya çalıştı. Bu kaldırabileceği birşey değildi. Buna daha hazır değildi. Kendisine bu zamana kadar bütün zorluklar ile nasıl mücadele etmesi gerektiğini öğretmişlerdi ama bu öğrendiklerinin arasında yoktu ve ne yapacağını bilmiyordu. Çok çaresizdi.

Alec işte tamda bu yüzden Magnus karşısına çıkana, kalbine söz geçiremediği ana kadar kimseyi hayatına almamıştı. Magnus kalbinin tek sahibiydi ve onu kaybetmek için çok erkendi. O çok nadir bulunan paha biçilmez bir mücevher gibiydi Alec için. Kaybedilemeyecek kadar çok değerli.

Alec onu kaybetme düşüncelerine bile dayanamazken, sözleri karşısında Magnusun ne kadar incindiğini şimdi daha iyi idrak edebiliyordu. Sözleriyle onu çok kırmıştı.

Bu karanlıkta bir çıkış yolu arıyordu Alec, ama önünde hiç ışık yoktu. Çünkü ışığını kendi elleriyle Branden'a teslim etti.

Çok pişmandı, tepeden tırnağa kadar, köpek gibi pişmandı. Elinden gelen herşeyi yapmak için ordan oraya koşuyordu ama karşılaştığı tek tablo boş duvara toslamak oldu.

MALEC  -  Onunla yeniden doğmak ❤️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin