MAGNUSBöyle davranmak zorundaydım, bedenime ve davranışlarıma hakim olamıyorken, kalbiminde karardığını hissediyordum. Branden'a ve lanette teslim olmamak için içimden Alexander'ım adını tekrarlıyor ve güzel anılarımızı düşünmeye çalışıyordum, gerçi bizim bütün anılarımız güzeldi.
Ama bunun ne kadar zor olduğunu bilemezsiniz, Alexander'ın adını her tekrarladığımızda o kadar dayanılmaz bir acı çekiyordum ki, kafamın içindeki damarların teker teker patladığını hissediyor gibiydim.
Bu acıya Alexander'ım için dayanabilirdim, belki benim için artık umut yoktu ama ona zara gelmesine asla müsaade etmem. Bu yüzden de Branden'a karşı beni öptüğünde sanki lanet beni ele geçirmiş gibi davranmak zorunda kalmıştım.
İşte gelmiştik ben yanımda Branden, Arthur ve arkamızda 50'ye yakın adam New York Enstitüsünün kapısının önünde bekliyorduk.
Onu ikna edemiştim, bu kadar adama gerek olmadığını benim herşeye güçümün yeteceğini söylesemde yeterince tatmin olmayıp o kadar adamı peşimizden getirmişti.
Ama bilmediği birşey vardı bu 50 adamı, Alexander, Jace, İzzy ve Clary'ın öldürmesi 15 dakikalarını almazdı. Bunu bilmese bile tahmin ettiğini biliyorum kesin hile yapacak planı vardır onun.
Bana karşı biraz güveninin azaldığını hissediyorum, onun güvenine ihtiyaçımda yok ama içerde ne yapacağını bilsem belki Alexander'ıma yardım edebilirdim.
"Yorgun musun sevgilim biraz solgun gözüküyorsun."
Branden'in sözlerini duyduğumda düşüncelerimi uzaklaştırarak ona doğru gülümsemeye çalıştım ama keşke yapmamış olsaydım. Branden bana doğru gelerek tam önümde durup sağ eliyle çenemi okşayarak dudaklarıma küçük bir öpücük bıraktı.
Bundan ne kadar tiksinsemde elimden gelen bişey yoktu. Bedenim Branden için deli oluyordu adete.
"Hep gülümsemeni istiyorum Magnus, bak yolun sonuna geldik son parçayı da aldığımızda hayalini kurduğumuz dünyayı beraber oluşturacağız."
Gülümsemek mi, gerçek duygularımı dışarıya yansıta bilseydim şuan gülümsemek yerine yerlerde acı içinde kıvranıyor olurdum.
Branden yanımdan ayrılarak bir kaç adım öne çıkıp " Başlıyoruz." diyerek komut verdi. Herkes önden giderken üçümüz diğerlerinden arkadaydık.
Alexander'ın burada olmaması için içimden ne kadar dua etsemde burda olduğuna adım kadar emindim, o en iyi askerlerdendi böyle bir savaşta en ön safhada olduğundan şüphem bile yoktu.
Yavaş yavaş kapıdan içeriye doğru girdiğimizde şimdiden heryer kan gölüne dönmüştü bile. Yanımda duran Branden ve Arthur'a baktığımda bu manzarandan ne kadar zevk aldıkları yüzlerinden okunuyordu.
Enstitü içerisinde ilerlerken buradaki güzel anılarım aklıma gelmişti, Alexander ile, burda edindiğim arkadaşlar ile geçirdiğim güzel anılar, bu kadar duygu bedenime bir anda çok fazla gelmişti sanki, lanet içimdeki tüm güzel duyguları yok ediyordu adete, bu şey kanser gibiydi sanki ve beni içten içe yiyordu. Olduğum kişi olarak çok fazla ömrüm kalmamıştı. Çok yakında lanet beni tamamen ele geçirdiğinde çok kötü biri olacağımı biliyordum. Bunu engellemem lazımdı.
Acı daha da dayanılmaz bir hal aldığında baş dönmelerim artmıştı artık yürüyecek halim bile yoktu, duvardan destek almak için dayandığımda Branden bunu hemen farkederek yanıma geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALEC - Onunla yeniden doğmak ❤️
FanfictionBen ölmüştüm... yaşıyor sayılmazdım sonra karşıma o çıktı karanlıklarıma güneş gibi doğdu onunla yeniden yaşamaya nefes almaya başladım. Ben onunla yeniden doğdum...