Deniz' in ağlaması şiddetlenmişti. Onu sarstığımın farkında bile değildim halbuki. İkimiz de ağlıyorduk fakat Deniz, onu sarsarak uyandırdığım için ağlıyordu. Bense gördüğüm rüyanın etkisinden çıkamıyordum. Kapı açıldığında Deniz yataktan inip koşarak Buğra' ya sarıldı. Ben hala ne olur bana anne de diye hıçkırarak ağlıyordum. Buğra Deniz' i sakinleştirmeye çalışıyordu fakat onu bir hayli korkutmuştum, sakinleşmesi kolay olmayacaktı. Ağlama seslerini duyan Buğlem ve Sultan hanımda odama gelmişti. Buğlem telaşla Deniz' i kucağına alıp susturmaya çalıştı.
"Buğlem, Deniz' i de al aşağı inin"
"Abi, Zeynep?"
"İnin dedim, Kübra hanımı da ara hemen buraya gelsin!"
"Abi, saat.."
"Sana ne diyorsam onu yap Buğlem!"
Sultan hanım ve Buğlem yanlarına hala ağlayan Deniz' i de alıp odadan çıktılar. Odada Buğra' yla yalnız kalmıştık. Yatakta ayaklarımı kendime çekmiş ellerimi ayaklarımın etrafına dolamış oturuyordum. Buğra yavaş adımlarla yatağa yaklaşıp oturdu. Saat kaçtı bilmiyordum ama epey geç olmalıydı.
"Sakin ol Zeynep, güvendesin"
"Bana bir kere bile anne demedi!"
Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Buğra hüzünle bana bakıp kafasını eğdi.
"Sana anne diyen çocukların elbette ki olacak, biliyorum zor ama atlatacaksın"
Konuşmak iyi geliyordu. Konuştukça bulanık olan zihnim berraklaşıyordu. Bebeğimin ölümüyle alakalı onu suçluyordum çünkü bir başkasını suçlamak kolaydı ama insanın kendisini suçlaması çok ağır bir bedeldi. Biliyorum çok bencilceydi ama kendimi suçlamaktan korkuyordum. Buğra, beni hapsetmeseydi belki de bunların hiç birini yaşamayacaktım. Mantığım bir yerlerde Buğra hapsetmeseydi bebeğimi çok önceden Ali' nin dayakları yüzünden kaybedeceğimi haykırsada onu dinlememeyi tercih ediyordum.
"Sen hiç her şeyini kaybettin mi Buğra Aksoy?"
Hüzünle gülümsedi. İlk tanıdığım da dudağının kenarı kıvrılmayan adam, şimdi hüzünlüyken bile gülümsüyordu. Aslında kısa ama bana göre uzun gibi gelen bir süre sustu. Tam konuşmayacağına ikna olmuştum ki beni yanılttı.
"Annemle babamı aynı gün kaybettim, bir çocuğun sahip olduğu en büyük şey nedir? Annesi ve babası... Ben ikisini birden kaybettim. Elimde sarılıp ağlayacağım bir oyuncağım bile kalmamıştı çünkü hiç bilmediğim bir eve gönderilmiştim. Ne annemin ne de babamın ailesi bize bakmayı kabul etmediler. Düşünsene bir sabah kalkıyorsun neşe içinde okula gitmek için hazırlanıyorsun, annen ve baban sana eşlik ediyorlar ve arabayla okula bırakıyorlar. Sonra bir toz bulutu ambulans sirenleri ve kargaşa... Ondan sonra elinde kalan her şeyi o kargaşada kaybediyorsun..."
İçini bana dökmesine oldukça şaşırmıştım. Başkasının derdini dinlemek kesinlikle terapi gibiydi. Bir an kendi derdini unutup başkasının derdi için üzülüyordun. Bu hikayeyi üçüncü kişi olarak Sultan hanımdan dinlemiştim fakat ondan dinlemek daha çok üzülmeme sebep olmuştu. Ağlamalarım iç çekişlerine dönmüştü. Hiç konuşmadan sessizliği dinlemiştik birlikte. Belki de ikimizinde içinde kan ağlayan bir çocuk vardı. Zihnim tamamen netleştiğinde mantıklı soruların cevabını aramaya başlamıştım.
"Bana neden zarar veriyorsun?"
"Sana zarar vermiyorum Zeynep!"
"Baksana halime, sence zarar görmüyor muyum?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Tutulması
General FictionSatılmaya alışmış ruhum bunu reddediyordu. Bir adam karısını satar mıydı? Peki bir baba daha doğmamış bebeğinden vazgeçebilir miydi? Babamın beni bu adama sattığını hatırlayınca ürperdim. Önce babam tarafından şimdi de kocam! tarafından satılıyordum...