bölüm 3

17.8K 458 47
                                    

Bu evde onunla yaşamak mı? Tamam beni bir yerlere kapatmasını bekliyordum ama kapattığı evde benle yaşamasını tabi ki beklemiyordum. Kısa süreli girdiğim şoktan çıkıp onu takip ederek eve girdim. Dışarıdan tahmin ettiğimden daha büyük bir ev olduğunu gördüm.  Kahverengi deri koltuklar koca salona hem uymuş hem de yakışmıştı. Altı kisilik masa salona spor bir hava katmıştı. Yerde bir hayvana ait post bulunuyordu ama hangi hayvan olduğunu çözememistim. Dev televizyon ihtişamlı görünüyordu. Ben etrafı incelerken mavi gözlü şeytan yanımdan uzaklaşıp gözden kaybolmuştu. Muhtemelen kapıda korumalar vardı ama yine de kapıya doğru gidip gözlerimi kapatarak açtım. Aslında açmaya çalıştım çünkü kitlemişti. O zaman korumalar yoktu. Olsa neden kitlesin ki? Bu güzel haberdi çünkü pencereden veya arka odalardaki herhangi bir kapıdan kaçabilirdim.

Salon penceresinde camı açmak için hiçbir kolun olmadığını farkettim. Acaba dokunmatik miydi? Üç yılda böyle bir teknolojiden pekala habersiz yaşamış olabilirdim. Bu düşünceyle pencerenin her yerine dokunmuştum ama hiçbir değişiklik olmamıştı. Demekki bu teknoloji hala gelişmemişti. Acaba burdan kurtulduğumda bu projenin patentini mi alsaydım. Sonuçta bebeğime iyi bakabilmek için çok paraya ihtiyacım olacaktı. Beynimin içinde sürekli olmadık yerlerde saçma planlar kuran Zeynep' i azarlayıp susturdum. Bahçeye açılan bir kapı bulma ümidiyle salona en yakın kapıyı açıp içeri girdim. Belki de pencereler sadece gün ışığı alabilmek içindi ama kapılar mutlaka açılırdı. Açılmayan bi kapı olabilir miydi? Girdiğim odanın mutfak olduğunu gördüğümde bebeğimin feryadını kulaklarımla işitmiş olabilirdim. Ama yemek yemeye vaktim yoktu. Burdan hemen gitmeliydim. Bahçeye açılan kapıyı görünce dikkatimi ona verip nasıl açacağımı düşündüm. Çünkü tıpkı salondaki pencereler gibi açmak için ne bir düğmesi vardı ne bir kolu. Yine belki dokunmatiktir düşüncesiyle kilit kısmına dokundum. Ve bingo! Küçük bir tik sesiyle kapı açıldı. "Evet, İşte bu! Dokunmatikmiş." Sessiz bir sevinç nidası attım. Arkamdan gelen homurdanma sesiyle buz kestim. Arkama döndüğümde" Yanlız o teknoloji daha gelişmedi" diyerek elindeki kumandayı gösteren mavi gözlü şeytanla göz göze geldim. Bu gercekten utanç vericiydi, rezil olmuştum.


"Benimle gel." Sert sesinden irkilmiştim, onu takip ederek merdivenlere yöneldim. Üst katta iki oda vardı kapılardan anladığım kadarıyla. İlk odanın kapısını açıp girdi, bende onu takip ederek odaya girdim. Oda da bir yatak, bir elbise dolabı, iki komidin ve üzeri bolca makyaj malzemesiyla donatılmış bir tuvalet masası vardı. Masanın önünde çok tatlı bir puf vardı. Sanırım burası karısına veya kız kardeşine aitti. Tabi ki bunu ona sormayacaktım. Temiz nevresimlerin kokusu burnuma kadar geliyordu. Bu kokuyla uyumayalı baya zaman olmuştu. Ali asla çamaşır detarjanına para vermezdi. Bu yüzden çarsaflarımı sadece suyla yıkardım. Bu kokuyu özlemiştim. Sanırım en son yedi yaşımdayken temiz kokusu olan çarşaflarda uyumuştum. Annem ölmeden önceydi. Annemi hatırlamak istemiyordum çünkü çocuk kalan bir yanım ona çok kızgındı. Bizi bırakıp bu dünyadan göçmüştü. Bizi babamıza, en emanet etmemesi gereken insana bırakıp gitmişti. Belki daha az içseydi hasta olmaz ve bizi bırakmak zorunda kalmazdı. Onu birgün affedebilecek miydim bilmiyordum. Annemi hatırlamayı reddeden beynim gerçekliğe dönmüştü.

"Burdan kaçmak gibi bir düşünceye girme. Gördüğün gibi bu evden ben istemediğim sürece adımını dahi atamazsın." Sessiz kaldığımda devam etti. "Burası senin odan. Bebeğin doğana kadar burda kalacaksın. Mümkün olduğunca gözüme görünme ve bebeğine zarar gelsin istemiyorsan uslu uslu otur ve doğurmayı bekle. Ondan sonrasına bakıcaz zaten. Birşeye ihtiyacın olduğunda gelip bana soracaksın kendi başına hareket etme. Şimdi gidip yiyeyecek birşeyler aldırıcam. Kafana takılan bir soru var mı?" diye sordu sert bir şekilde. Biraz düşündükten sonra aklıma takılan soruyu sordum. "Elindeki kumandayı kaybedince pencereleri nasıl açıyorsun?" Bir bana bir elindeki kumadaya şaşkınlıkla bakıp " Aptal mısın sen? Kocan çok mu vurdu kafana beyin hücrelerin ölmüş" diye bağırdı. Ne var bunda sadece merak etmiştim. Neden bu kadar bağırmıştı ki? Kırılmış ve çokça gücenmiştim. Ama karşımdaki adam ne kocam ne de yakın bir arkadaşımdı. Bu yüzden gücenmek mantık dışı bir hareketti. "Çekmecelerin birinde ilk yardım çantası var, dudağındaki ve kaşındaki yaraları temizle. Dolaptan da kendine uygun bir kıyafet bul o leş gibi kıyafetlerden kurtul ve aşağı in." diye emrederek odayı terk etti. Bu adam neden hep emrediyordu,güzellikle söylemesini bilmiyor muydu? Aptal Zeynep! Gerçekten de dediği kadar aptaldım. Adam beni satın almıştı bu işin güzelliğimi kalmıştı. Gözlerimden düşen bir damla yaşa engel olmadım. Sonuçta karşımda gözyaşlarımdan tatmin olacak kimse yoktu.

Ay TutulmasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin