Genç kız sandalyenin üzerinde hareket etmeye çalışıyor, arkadan sıkıca bağlanmış ellerini gevşetmek için birbirine sürtüyordu. Bileklerinde ki ıslaklığın farkındaydı ama pes edemezdi. Kalın ip el bileklerinin derisini parçalıyordu. Gözyaşları yeniden yanaklarından aşağı süzüldü. Genç kız karanlığa alışan gözleriyle çevreye tekrar bakındı. Karanlıkta bile üzerindeki kar beyazı gelinliği kendini gösteriyordu. Bugün evlenmesi gerekiyordu ama o karanlık bir yerde bağlanmış halde uyanmıştı.
Genç kız defalarca kez düşünmüştü. Henüz yirmi yaşındaydı. Ne bir eski sevgilisi ne de bir düşmanı vardı. Mahallesinden bile pek çıktığı söylenemezdi. Orta halli bir ailenin küçük kızıydı. Babası evlenmesi için daha erken dese de o yeşil gözlere vurulmuş, bir an önce onunla olmak için evlenmek istemişti.
Bantlı ağzından hıçkırıkları kesik ve boğuk halde çıktı. Uyandığından beri kaç saat geçtiğini bilemese de en az bir kaç saatin geçtiğinin farkındaydı. Onu kaçıran her kimse bu karanlık yere henüz gelmedi diye düşündü. Kurtulmak için bir kez daha şansını denedi, kendini tekrar salladı ve en sonunda kendini sağa sola sallamaktan sandalye sol tarafına doğru devrildi. Düşmesinin etkisiyle omzu incinen genç kızın bantlı ağzında iniltisi yükseldi, başını soğuk zemine yasladı ve kabullenmek istemese de tükenmiş halde kendini bıraktı. Onun yokluğunun farkına vardıklarını biliyordu, umudu ise biricik sevgilisinin onu bulmasıydı. Düğün salonunun çevresinde mutlaka güvenlik kamerası falan olmalı diye umutlandı. Bulacaklardı onu.
Zeminde kendini itekleyerek hafifçe döndü ve otururken göremediği yerlere bakmak istedi. İçeride hafifte olsa ışık dolanıyordu, yoksa gözleri istediği kadar karanlığa alışsın uzaktaki nesneleri seçemeyeceğini biliyordu. Gördüğü kadarıyla bulunduğu yer büyük gibiydi. Köşede kalan bir alana ışık hiç vurmuyor, zifiri karanlığa hapis olmuş gibi duruyordu. Tahminlerine göre arkasında kalan duvarda üzeri kapatılmış bir pencere olmalıydı. Bu fikir genç kızı biraz rahatlattı. Yirmi yıllık hayatında hiç yaşamak için debeleneceğini düşünmemişti. Ama şimdi anlayamadığı bir sebepten ötürü burada bağlanmış halde, bileğinden bulaşan kanlı gelinliği ile yerde uzanıyordu. Bir şekilde iplerden kurtulursa bir umudu olabileceğini düşündü.
Ortamda başka ses olup olmadığını anlamak için nefesini tutup bekledi. Hafif bir uğultu duydu. Rüzgar sesi olmalı dedi. Umudu vardı. Kaçıran kişi gelene kadar umudu vardı.
Bileklerinin kan içinde kalmasını aldırmadan bir daha asıldı iplere, sonra da ahşap sandalyeyi kırabilmek için hafif kendini kaldırdı ve yere sertçe bıraktı. Kapalı ağzından çıkan inlemeler, akan gözyaşları, yaşadığı acıyı gösterir haldeydi. Omzunu sakatlamak üzereydi ama bu onu durdurmadı. Onuncu kez yere vurmasıyla sandalyeden çıkan çıtırtı sesleri cesaretine güç kattı. Sol omzu boylu boyunca morarmaya başlamıştı. Acıdan kolundan aşağıya bir uyuşma ve sıcaklık hisseder olmuştu. Kolunun ya da omzunun kanamadığına emindi de bu sıcaklık hissini çözememişti.
Genç kız kendine dinlenmek için bir kaç dakika tanıdı. Hem morarmaya başlayan omzunun zonklaması hem kanayan bileklerinin acısı onu bayıltmadan dinlenip nefes nefese kalmış halini de kontrol altına almalıydı. Hala aklında kim olabilir sorusu cirit atıyordu. Kaçırılana kadar yaşadıklarını bir daha düşündü. Uyanmış, ailesiyle vakit geçirmiş, kuaföre gitmiş, sevgilisiyle konuşmuş, gelinliğini giymiş sonra da onu eve geri bırakmışlardı. Sonra da düğün yerine gelmişler ve oda da çağırılmayı beklemişti. En yakınlarından itibaren sorgulamaya başladı. Ama hayır. Onun ailesi sevgi doluydu. Yeşil gözlüsü de onu öpe öpe severdi. Onu bu hale getiren onlardan olamazdı. Biraz daha düşünmeye, irdelemeye çalıştı. Sanki kim olduğunu bulsa buradan çıkış biletini de bulacaktı.
Günü hafızasında tekrar tekrar yineledi. Tek başınaydı. Yabancı kimseyi görmediğine emindi. Çok heyecanlı ve hareketli bir gün olmuştu ama yabancı biri olsa fark ederdi. Akrabalarını düşündü. İçlerinden hiç biri ona bu zararı veremezdi.
Uyandığı anda yaşadığı şoku anımsamak bile istemiyordu. Önce sinir krizi geçirmiş, sonra durumu kavramıştı. Yerde soğuk, sert zeminin üzerinde tir tir titresede, korkudan ağlamasını durduramasa da hala uğraşıyordu. Deniyordu.Genç kız çıtırdayan sandalyeyi kırmak için bir kez daha kendini zorladı. Vücudunu kaldırabildiği kadar kaldırdı ve sertçe betona kendini bıraktı. Dudaklarında bant olmasaydı haykırışı duvarlarda yankılanırdı. Çünkü omzu dayanamamış ve yerinden çıkmıştı. Genç kız olduğu yere bayıldı.
Bir saat sonra...
Acıdan yutkunamıyordu bile. Gözlerini açtığına pişman olmuştu. Sandalyenin sol tarafını kırmayı başarmıştı ama buna sevinemiyordu. Yavaşça sol tarafından ağırlığını almak için vücudu çevirmeye çalıştı. Ama acısı öyle çoktu ki gözleri ara ara kararıyordu. Sonunda kendini biraz çevirebilince öylece kalmak istedi.
Sevgilisini düşündü. Kocası olacaktı. Evinin her köşesine özenmişti. Sabahları kahvaltılarını yapacakları masaya örtü örtmüş, menekşe saksısıyla da süslemişti. Banyosunda ki dolabın üzerine bile mini saksılarda çicek koymuştu. Annesi durumu abarttığını söyleyip onu fırçalasa da o rengarenk evini çok sevmişti. Bir gece bile geçiremediği evini çok sevmişti. Sevgilisinin yeşil gözleri cesedi bulunduğunda kim bilir ne hale gelecekti. Kaçamayacağını anlamıştı ama denemişti işte, insanoğlu umudunu yitirene kadar denerdi. Gözlerinin önüne anne ve babası geldi. Babası emekli öğretmen, annesi ev hanımıydı. Kendisinden büyük iki de kardeşi vardi. Ağabeylerini de özleyecekti. Kimseyle vedalaşamamıştı. Yüreğine öleceğinin korkusu bindi. Omzunun acısı bile geri planda kaldı. Şu ana kadar korumaya çalıştığı sakinliği köşeye bıraktı. Bağıra bağıra ağladı.
Dışarıya sadece boğuk sesler de gelse o kapalı dudaklarını açmaya çalışarak ağladı. Gözyaşları yerdeki kirli betona damladı. Korkudan şoka girmek üzereydi. Vücut ısısı düştü, titremeleri kontrolden çıktı. Yaşlardan bulanıklaşan gözleriyle köşedeki zifiri karanlık yerden ona gelen ayak seslerini duydu. Daha da bağırmaya başladı. Bantlı ağzı tükürükleriyle ıslanmıştı.
Genç kız , yaklaşan kişinin bir erkek olduğunu, gelenin iri yarı cüssesinden ve uzun boyundan anlamıştı. Adamın en başından beri orada olduğunu, o debelenirken soğukkanlılıkla onu izlediğini anladı. Artık belki öldürmez fikri de böylelikle kayboldu, gitti. Konuşabilse yalvaracaktı.
Adam ona yaklaştıkça kafası bile titrer hale geldi. Ve onu görebileceği kadar yakınına geldiğinde gözleri önce kocaman açıldı, sonra başını hızla betona vurmaya başladı.
Çünkü adamdan umut bekleyemezdi.
Çünkü katilini tanıyordu.
Çünkü, genç kız öldürülecek olmasının ardın da sadistçe bir zevk olduğunun farkındaydı.***
İki gün sonra...
Sabah gelen gazeteleri yerleştiren bakkalcı, manşetteki cinayet haberini fark etti. Gazeteyi açıp, yakın gözlüklerini taktı, yüksek sesle okumaya başladı.
"Dün sabah saatlerinde parçalara ayrılmış olarak bulunan cesedin kimliği teşhis edildi. Düğün günü kaçırılan Derya Aydın (20) cesedi İstanbul, Silivri sahilinde parçalanmış halde bulundu. Haberin ayrıntısı 3. Sayfadadır."
Bakkalcı yaşlı adam kendi kendine söylenerek gazeteyi kapattı. Parçalanan geline üzüntüsü otuz saniye kadar sürdü. Dükkanına girip televizyon ekranındaki pembe dizi kuşağında aklını kaybetti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HASAT "KATİL DOĞAN"(KİTAP OLDU)
General FictionHaber spikeri sunacağı haberden ötürü oldukça gergin ve öfkeliydi. Bu ruh halinin de yüzüne yansımasına engel olamadı. -Korkulan olay yine gerçekleşti. Dün sabah saatlerinde İstanbul, Esenyurt semti civarlarında bulunan siyah çöp poşetinin içinden...