Cenaze

3.3K 575 338
                                    


25 Kasım 2019

Gazeteci adam, fotoğraf makinesinin objektifini eski plastik sandalyeye oturtulmuş olan Sevda hanıma çevirdi. Camii avlusu öyle kalabalıktı ki geniş açı alabilmek için alanı çevreyeleyen duvarın üzerine çıkmak zorunda kalmıştı. Her geçen dakika artan kalabalık sokağa yayılmış haldeydi. Onun gibi duvarın üzerine çıkmış başka gazetede çalışan arkadaşları ve meraklı bir kaç delikanlı daha vardı.  Kadına odakladığı merceğini ayarladıktan sonra deklanşöre bastı. Fotograf makinesini elleri arasında sıkıca kavramış haldeydi. Manşete yerleştireceği fotografı çekmiş olmanın rahatlığını yaşarken bir taraftan da öldürülen genç kadının annesine üzülüyordu.

Manşete yerleştireceği fotograf Sevda hanımın tabuta odaklanmış bakışlarının olduğu andı. Kadın ağlamıyordu, hatta hareket ettiği bile söylenemezdi. Boynu sağına doğru eğilmiş halde, başında ki yazma çözülmüş, komşularının lastikle bağladığı saçları dışarı çıkmıştı. Gözlerini kadının yüzünden uzaklaştırmakta zorlanan gazeteci adam, diri diri gömülmek bu olsa gerek diye düşündü. Sevda hanımın yüzünde renk sayılabilecek tek şey, ela gözlerinin altının kara olmasıydı. Sanki kadının göz çevresi içeriye göçmüştü, onda olana gözaltı morlukları denilemezdi. Kanı siyahlaşmış, gözünün içinden derisinin üzerine varana kadar yayılmış gibiydi. Kadını izlemeye devam ederken aklına rahmetli annesinin sözleri geldi. Her duasının sonuna, Allah'ım beni evlat acısıyla sınama diye eklerdi. Çok haklıymış diye düşündü. Evladı doğalı iki sene yeni olmuştu, annesini kaybettiğinde çok üzülse de, şimdi kızının çürüyen dizine bile içi gidiyordu. Ona bir şey olabilme ihtimalini bile aklı kabullenmek istemez haldeydi.

Gazeteci adam fotograf makinesini tekrardan kullanmak için hazırlarken, aynı esnada Özge'de Ferit'in arabasından iniyordu. Kadının gözleri önünde ki kalabalığa takıldı. Hemen yanına dikilen adamlar tarafından koruma altına alındığını fark etti. Umurunda bile değildi. Bugün burada olmak onu yeterince öldürürken, bir başkası tarafından saldıraya uğrama ihtimali gerçekten umurunda bile değildi. On üç gündür ailesinden uzaktaydı, onları yalnız bırakmıştı. Kendini onlara ihanet etmiş gibi hissediyordu. Buraya bile onu geç getirmişlerdi. Gülcan'ı kaybettiğini işittiği andan beri konuşmuyordu. Omuzlarına kolunu sarmış onu yavaşça ilerleten adamın tüm ısrarlarını, onunla konuşmaya çalışan hallerini bile yok saymıştı. Kendi sesini duymak istemiyordu.

Attığı her adımla önünden bir iki kişi çekilmeye başlamıştı. Hazır hissetmiyordu kendini. Kabul edebileceği bir an değildi. Kulağına dolan sesleri algılamasına rağmen hiç birine dönüp cevap vermedi. Ne diyebilirdi ki? O eski Özge miydi? Gülcan'ı adamın bir onun yanından alıp gittiği gün, o da kendini geride bırakmamış mıydı?

Ona doğru uzanan bir kolu Ferit'in engellediğini gördü, keşke vurmalarına izin verseydi dedi. Çünkü kendini cezalandırmak istiyordu. Ne yüzle geldin orospu, diye bağıran bir kadın sesi işitti. Kulakları uğuldadı, ama dönüp cevap veremedi. Sağını soluna saran polis memurlarından kimseyi göremez hale gelse de kulakları hala edilen lafları duyuyordu. Ferit'in bunu engellemek ister gibi avucuyla kulağına baskı yapıp, kafasını gögsüne bastırmasına bir kaç saniye kadar izin verdi. Sonra adamın elini iteklemek ve her hakareti işitmek istedi. Bir adam için ablanı harcadın diyorlardı. Kaç kişinin vebali var üzerinde, cehennemde cayır cayır yan diyenler, anne ve babasını işin içine karıştıranlar, öyle çok söz dönüyordu ki başının üzerinde, nefesinin tıkandığını hissetti.

Kimdi ona bunları söyleyenler? Kimdi onu böyle aşağılamaya cesaret gösterenler? Ona yönelen kalabalığı itekleyerek yol açmaya çalışan memurları gözü görüyordu da, aklında dönen, kulağına dolan korkunç sözlerdi. Acımasızdı insanoğlu. En sevdiği oyundu, belki de düşmeyeni bile düşürüp üzerine basıp geçmek. Her attığı küçük adımla yüreğine korku doldu. Anne ve babasıda inanabilir miydi bu insanlara diye düşündü. Öyle bir durumda ölmek için daha geçerli bir neden bulamazdı. Korkuyordu. Vücudunu saran titreme ile dişleri birbirine vurmaya başladı. Onu ürküten insanların sözleri değildi, bu sözlere inanıp ondan vazgeçebilecek olanlardı. Hala içinde Gülcan'ın ölmediğini düşünen tarafı daha baskındı. İşte bu yüzden tabutu görmesine sayılı adım kalan ana dek hala öldüğünü kabul etmeyen tarafıylaydı.

HASAT "KATİL DOĞAN"(KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin