Aralık 1996
Gecenin sert rüzgarı tek katlı evin camlarını titretir haldeydi. İki genç kız, güldür güldür yanan sobanın yanında bulunan minderlere oturmuş halde, fısıldayarak birbirleriyle konuşuyorlardı. Mihriban annesinden yalvar yakar Gülhan'larda kalabilmek için izin almıştı. Tabi babasının haberi olmayacaktı, çünkü şehre giden adam yolları kapatan kar yığınları yüzünden köye dönememişti. Şimdi kızlar ara ara kıkırdayarak çılgın bediş adlı diziden konuşuyorlardı. Asıl bekledikleri, yerleri kilimle döşenmiş odanın tam ortasında uzanmış uyuklayan ninenin, kalkıp yatağına gitmesiydi. Mihriban'ın Gülhan'a anlatmak için sabırsızlıkla beklediği şeyler vardı. Köyün sokaklarını kaplayan yoğun kar nedeniyle artık birbirlerine sık gelip gidemez olmuşlardı. Zaten Mihriban'da yakaladığı her boşlukta Çınar'ı görebilmenin derdine düşüyordu. Genç kız, yerde uyuklayan yaşlı kadına şöyle bir baktı.
Odanın tek aydınlatması sobanın üst havalandırma deliklerinden ve hemen ön bölümünde ki kalın camdan yansıyan ateşin kızıl ışığı idi. Gülhan'ın annesi odasına gitmeden önce lambaları söndürmüştü. Bu onların dilinde herkes yatıp uyusun demekti. Beyaz badana tavanda yansıyan dalgalı kızıllıkları izlemek bile onları keyiflendiriyordu. Gülhan'ın aklına Şilan'ların evi geldi, onların evlerinin tavanı konik şeklindeydi. Bu yüzden soba söndüğünde, Gülhan'ın kalın yün yorganının dışında kalan burnu kıpkırmızı olurken Şilan'ların halka gibi geniş olan tavanının, yükselirken çevresininde daralması nedeniyle ısı kolay kolay dağılmıyordu. Yaşadıkları evi Gülhan'ın rahmetli dedesi yapmıştı, haliyle o zamanlar da adamın parası ancak düz bir tavan yapabilecek kadar malzeme alabilmeye yetmişti.
Gülhan, ninesinin kendiliğinden kalkıp gitmeyeceğini anlayınca durumdan bunaldı ve dizlerinin üzerinde emekleyerek yaşlı kadının yanına yaklaştı. Kadının peştamalının altından görünen krem rengi yün pijamayı ince parmaklarıyla çekiştirerek konışmaya başladı.
-Haydi nene kalk, git yatağına yat.
Yaşlı kadın kafasının altına aldığı mindere yüzünü sürttü. Kafasına sardığı el örgüsü şal yere doğru dağılmış, beyaz örülü saçları gün yüzüne çıkmıştı. Yaşlı kadının duymamazlıktan gelmesi üzerine Gülhan, bir daha pijamayı çekiştirdi.
-Nene valla yer çekecek, kalk gayri bizde yatalım. Bak sabaha daha ekmek yapacağım.
Homurdanarak yerinden ağır ağır doğrulan kadın, yerdeki şalını sağ avucunun içine aldı, torunu Gülhan'a ters ters baktıktan sonra söylenerek doğruldu.
-De git çocuk, gıybet için bekliyoruz demiyor da, yer çeker diyor. Pis gavurlar.
Ağır adımlarla hareket eden ninesinin arkasından bakan genç kız, bıkkınlıkla söylenmemek için dilini ısırdı. Söylenmeye devam eden kadın araladığı kapıdan çıkmadan önce arkadasında kalan kızlara hitaben tekrar konuştu.
-Yatın zıbarın. Ses duymayayım.
Ninesinin çıkmasıyla ayaklanan Gülhan, kadının kasıtlı açık bıraktığı tahta kapıyı ses çıkarmamak için yavaşça örttü, birde annesini uyandırmak istemezdi. Parmak uçlarında ilerleyerek pencerenin önüne yerleştirilmiş sedirden bozma oturağa doğru ilerledi. Oturağın önünde yere eğildi ve elini örtüyle kapatılan alt boşluğa doğru uzattı. Arkadaşının ne yaptığını anlamayıp meraklanan Mihriban'da dizlerinin üzerinde yükselip bakındı. Gülhan nakışlı örtünün altından beze sarılmış bir torba çıkardı, sevinçle arkasında kalan kıza dönüp gülümsedi.
-Amcamın oğlu Yiğit geçen gün bize geldi, bana da bir şeyler getirmiş bende sakladım.
Ağzı düğümlenmiş torbayı da alarak ayaklanan kız, sobanın yanında ki minderlere geri döndü. Arkadaşıyla arasına yerleştirdiği torbanın düğümünü ince parmaklarıyla açmaya çalışırken, Mihriban'ın sorusuyla kafasını kaldırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HASAT "KATİL DOĞAN"(KİTAP OLDU)
General FictionHaber spikeri sunacağı haberden ötürü oldukça gergin ve öfkeliydi. Bu ruh halinin de yüzüne yansımasına engel olamadı. -Korkulan olay yine gerçekleşti. Dün sabah saatlerinde İstanbul, Esenyurt semti civarlarında bulunan siyah çöp poşetinin içinden...