Mihriban

4.4K 584 843
                                    


1996-Eylül

Ellerini pırıl pırıl parlayan gökyüzüne doğru kaldıran genç kız, kırmızı tülbentinin altından sallanan uzun koyu kahverengi saçlarıyla kendi çevresinde dönüyordu, kahkahaları ağacın altında oturup onu izleyen arkadaşını da güldürüyordu.Gülhan sofra bezine sarıp getirdiği ekmeği, peyniri ve domatesleri çıkarttıktan sonra, evden saklaya saklaya kaçırdığı kolayı da yanlarına koydu. Beze sardığı bardakları çıkartırken elleri havada kendi kendine şarkı söyleyip, oynayan arkadaşına seslendi.    

-Kız Mihriban gel artık. Ne oynadın be anam?   

Nefes nefese yanına koşturan arkadaşının dizlerinin üzerine çöküp bembeyaz dişleriyle ona sırıtmasına baktı. Mihriban hayat doluydu, ele avuca sığmayan hali çoğu zaman başlarını belayada soksa ondan daha iyi bir can yoldaşım olamazdı diye düşündü.

-Ağanın oğlu seni istemeye gelince de böyle oynarsın artık?  

Sinirle gözleri kısılan Mihriban, eline aldığı küçük domatesi ısırmadan önce arkadaşına ters ters baktı. 

-O gebeşe varacağıma şu agaca asarım kendimi daha iyi.  

Mihriban uzun ayak bileklerine gelen ince kumaştan dikilme gül desenli eteğini bacaklarının arasına sıkıştırmış halde oturmuştu. Oldum olası bu etekleri sevmezdi. Ama köy yeri başka türlüsünü bilmez diye diye bu hallere kadar gelmişlerdi. On altı yaşındaydı. Hayatının baharı, neşesi, güzelliği ile mutluydu ama köyü değilde köyde yaşayanları sevmediğine emindi. Domatesin ardından ağzına kopardığı ekmekten koyarken koluna yediği tokatla yerinde sıçradı, kısılmış gözlerini ona dikmiş can arkadaşına baktı. Gülhan hiç sevmezdi onun böyle konuşmasını, çünkü ikiside bilirdi ki birgün üç beş koyuna ya da ineğe karşılık evlendirileceklerdi. Ne yılı temsil eden rakamların artması ne mevsimlerin geçmesi bu dönen yazgıyı değiştirmiyordu. Bazı topraklarda hala yazılı olmayan kanunlar geçerliydi.

-Deme öyle laflar. İntihar günah kızım, valla yaz başı hocadan duymuştum. İntihar edenin yerde gökte yeri yokmuş.   

Mihriban gökyüzüyle aynı renkte görünen açık mavi gözlerini devirdi. Kolasına uzanırken arkadaşını cevapladı.  

-O laf büyü yapan için söylenmiş, yani git onu ninene söyle. Elbet intihar etmek günah. Yaradan'ın verdiği canı sen kendin alıyorsun. Öyle ama da on altı yaşında ki kızı gebeş bir adama vermek günah değil mi? 

Bardağını sofra bezinin serili olduğu yere geri koyan kız, eliyle çevresinde kalan yeşilliklerin ardından görünen evleri gösterdi. 

-Sor bakayım, bu evlerde yaşayanlara. İntihar elbet günah derler ama mal, para karşılığı verilen kızlara ancak evi barkı olacak daha ne olsun derler.    

Gülhan'ın yüzü üzüntüyle asıldı, kaçan iştahından ötürü elindeki peyniri geri bıraktı. Geçen ay ben okumak istiyorum dedi diye Mihriban'ı babası dövmüştü. O da okumak istiyordu ama babası da amcasından pek farklı değildi. Söylemeye bile korkmuştu. O arkadaşı kadar cesur değildi. İkisi aslında amca kızları da olsa onlar birbirinin gözünde can yoldaşıydı. Mihriban başında ki tülbenti çekti, çıkardı. Saçlarını elleriyle toparlayıp tülbentini burup doladı. Uzun, gür tutamları tülbente düğüm atarak bağladı.

-Ne sıcak be. Anamın yavur kapçuğu gibi dediği kadar var.   

Gülhan'da mavi oyalı tülbentini çekti, sarı saçlarını bağladı. Buradan kalktıkları zaman tülbentlerini eski hallerine getirmek zorundalardı. Köyde ki her ailenin kızları tülbentli gezmiyordu fakat onların babalarına göre başında yazması olmayan kıza iyi gözle bakılmazdı. Gülhan, durumu cahilliğin bin çeşidinden sadece biri bu diyerek görmüştü.

HASAT "KATİL DOĞAN"(KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin