21 Kasım 2019
Orhan senelerini bu işe adamıştı. Çoğuna korkunç gelsede o ölüleri konuşturmayı severdi. Çünkü ona göre insanlar ölmeden önce ne olduğuna dair bir iz arkalarında bırakırdı.
Gece yarısına doğru gelen kötü haberle paldır güldür evden çıkmıştı. Şimdi saat neredeyse saat sabah ikiye geliyordu. Ama o bir türlü işini yapamıyordu. Akşam saat dokuz civarında bulunan Gülcan'ın parçaları, metalden yapılma büyük masanın üzerindeydi. Aslında tek başına çalışmıyordu fakat bu davayla yalnız o ilgileniyordu. Haliyle Gülcan'a ait kesik kafaya bakarken eli neştere gidemiyordu. Bu manzara ilk kez gördüğü bir şey değildi ama her defasında ona ayrı bir yıkım nedeni oluyordu.
Ağzına takılı maskenin ardından nefesini koyverdi. Yavaş adımlarla masaya yaklaşırken kafasında neler yapması gerektiğine dair notlar aldı. İnceleme ve kesici aletlerin bulunduğu diğer uzun metal masanın köşesine yerleştirdiği otopsi not formuna baktı. Önce derideki hasara bakacaktı. Sonra kesilmiş uzuvlarda kemik parçalanmalarını inceleyecekti, tırnak altlarında kalıntıya bakacak gerekirse tırnakları sökecekti. Sağ avucun içinde görünen kanlı tülü kriminal incelemeye yollayacaktı. Kesilirken hangi aşamada öldüğünü bulmak için gerekirse kafa derisini kaldıracaktı. Tüm bunların sonucu için kaç saat uğraşması gerekirse uğraşacaktı. Sonunda ise parçaları birbirine dikicek ve ailesine cenazeyi teslim edecekti.
Eldivenli eliyle uzandığı neşterden sonra aklına yıllar önce yaşanmış bir olay geldi. Böyle paçalara ayrılmış genç bir kızın annesi, kızının ölümünün ardından keşke kızımı kurşunla öldürseydi, böyle çok acı çekmiştir demişti. Orhan, bir kez daha insan kavramını sorguladı. Öyle ki bir anne, evladı için böyle bir şey dileyebiliyordu.
***
22 Kasım 2019Başak, bir kaç saatliğine Özge'nin odasında uyumuştu, kapıyı aralayıp koridora çıktıktan sonra kolunu kaldırıp saatine baktı. Saat sabah altıydı. Zorlada olsa Serhat beye bir iki lokma bir şeyler yedirmeyi düşündüğünden mutfağa adımladı. Mutfağın ışığının açık olduğunu gördüğünde içeride birinin olduğunuda anladı. İçeri girdikten sonra ocağın üzerinde çayın demlenmiş olduğunu fark etti. Masanın arkasında ki L tipi koltuğa oturmuş, önündeki çay bardağını çeviren adama yaklaştı. Karşında ki sandalyeyi çekti, oturdu.
-Ağabey, burada olduğunu bilmiyordum.
-Gidemedim.
Can'ın sözünden sonra ortama kısa süreli bir sessizlik oluştu. Çöken sessizliğe karşı içinde ki isyanı sesine yansıtan Başak, öfkeyle söylendi.
-Böyle bir fenalığı kim neden yapar ağabey?
Can, parmak uçlarında asılı kalan çay bardağını yavaşça masaya bıraktı. Türkiye'deki bağlantılarına haber salmıştı. Her delikte kim bulunursa sorgulanıyordu. Ama elinde polislerin elde ettiğinden fazlası yoktu. Öğlene doğru içerideki adamlarından biriyle buluşacaktı ve dosyaların kopyalarını teslim alacaktı. Aklının bir köşesinde de Özge dolanıyordu. O Ferit denen adamın onu alıp götürdüğünü düşündükçe boynunda ki kalın damar iyice geriliyordu. Keşke başta mani olsaydım ve yanıma alsaydım diye düşünmeden edemedi. Kardeşi Başak'ın ağlamaktan şiş olan gözleriyle onu izlediğini fark ettiğinde toparlandı. Tam onu cevaplayacakken Sevda hanımın evde yankılanan bağırtısıyla hızla ayaklandı.
Ağabeyinin peşinden çıkan Başak hızını alamadığından kapının ağzına konumlandırılmış, buzdolabına omzunu vurdu. Sızlayan omuzunu es geçip Gülcan'ın kapısı aralık olan odasına doğru koşturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HASAT "KATİL DOĞAN"(KİTAP OLDU)
Genel KurguHaber spikeri sunacağı haberden ötürü oldukça gergin ve öfkeliydi. Bu ruh halinin de yüzüne yansımasına engel olamadı. -Korkulan olay yine gerçekleşti. Dün sabah saatlerinde İstanbul, Esenyurt semti civarlarında bulunan siyah çöp poşetinin içinden...