Huzursuz saatlerim başlamış yüreğim ağırmıştı. Biliyordum üzerime adımladığı adımlarında anlamıştım canımı tekrardan yakacağını. Onuncu adımdaydım hala onu bekleyen aptal benliğim ile ağlamaya başlayarak yürümeye devam ettim. on yedinci adımım. Gelmemişti.......
.....................
Attığım her adımda omuzlarım düşmüş, artık salya sümük tabiri ile zırlıyordum. Yüreğim ağrıyordu. Sevgilisi vardı beni öyle öpmesine izin vermiş hatta ben de onu öpmüştüm. Allah'ım kaderimi biraz daha güzel yazabildin. Akan damlaları silmeye takatim yoktu. Acıyordu çok hemde canım. Allah'ın cezası. Ne güzel gitmişti tekrar gelip bütün düzenimi darmadağın etti. Hiç yoksa kalbimin sesini dindirebilmiştim. Düşüncelerimin için de kahrolurken Kolumun aniden çekilmesi ile kafam sert bir bedene çarptı.
'Ayyy' diye ağzımdan kaçan çığlık orman kokulum, kahve ayımın dudaklarını dudaklarıma kapaması ile yarım kalmıştı. Akan her damla da daha hırslanarak dudaklarını ısırıp göğsünden itekledim. 38. Adım da gelmişti. O kadar yol sonra neden gelmişti. o zaman direk gelseydi ya. Beklemiştim kahretsin ki
'Bırak bırak' diyerek elimin tersi ile dudaklarımı sildim. 'Dokunma bana sakın' diyerek parmağımı salladıktan sonra, flu gören gözlerimle arkamı dönüp ilerlemeye başladım. Aptal adam yine gelip öpmüştü. Çilek tadından nefret etmemi istiyordu anlaşılan.
'Sevgilim yok' demesi ile adımlarım olduğu yerde durdu. Kalbimde bir kelebeğin kanat çırpınışını hisseder gibi oldum. Mantık çerçevesinde baktığım da onu ne kadar tanıyordum ki. Neden ona inanayım ki
'Sana neden inanayım' diyerek sert bakışlarımı ona çevirdim. Hızlıca göz yaşlarımın ıslattığı yüzümü kurulayıp daha net görmek adına ona baktım. Ona inanmıyordum.
'Çocuksun çünkü' demesi üzerine hızlıca üzerine doğru yürüyüp tokatı suratına yapıştırdım. Kıvrılan sağ dudağına takılan gözlerimi oyma isteğimi yok sayıp
'Ben çocuk değilim' diye tıslayıp yakasını tuttum. Yakasını tuttuğum elime gayette şaşkın bakışlar atıyordu. Aynı şekildeydik kesinlikle bu cesaret nereden geliyordu bilmiyordum.
'Gel lan' diyerek aniden kucağına alması üzerine çığlığım ağzımdan kaçtı.
'Bırak beni' diyerek kollarımı boynuna daha çok sardım. Sıkı sıkıya sardım. Nefes alamasın :)
'Seninle ne yapacağım ulan' diyerek saçlarıma öpücük kondurması üzerine kucağında zıplatıp daha sıkı tuttu. Ben asıl ne yapacaktım onla. Hiçbir fikrim yoktu. Başımı boynuna gömüp kokusunu soludum ciğerlerime. Oda aynı şekilde saçlarımı kokluyordu. Özlem vardı tüm bedenimizi ateşe veren. Kokusuna alıştığınız birinin gitmesi ne demek ti: Bence nefessiz kalmak demekti, çünkü ben soluduğum her nefeste onun kokusunu almak isteyen ciğerlerime söz geçiremiyordum.
'Bir daha bana tokat atarsan elini kıracağım karanfil' diyerek burnunu saçlarıma sürttü. Tokat atmıştım doğru ya avucumun yanma sebebi buydu galiba. Acıyan avuç içimi ensesine bastırarak acısının azalmasını umdum.
'İki bir daha bana arkanı dönersen ayaklarını kırarım' diyerek öptü saçlarımdan.
'üç ve en önemlisi ben ne dersem bana inan çünkü ben asla yalan söylemem' demesi ile kollarımı daha da sıktım. Söylediklerini yapacaktım. Onu dinleyecek sonra tokat atıp gidecektim. Bunlara önem veriyordu anlaşılan. Şah damarının üzerinde olan dudaklarımı oraya bastırdım. Onun yaşam damarı ne zamandandır bana hayat verir olmuştu bilgim yoktu fakat sevmiştim bu hissi. Kafamı sonun da gömdüğüm boynundan çıkardığımda
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANFİL(TAMAMLANDI:)))
ChickLitParmak uçlarımda yükseldiğim yerde bir türlü amacıma ulaşamıyordum. Kahretsin niye kısa insanları düşünmezler ki. Son defa ha gayret Özde. Parmak uçlarında tekrar yükseldiğim de kalçamda hissettiğim sertlik ile uzanmış olduğum dolabın kulpunu tutuyo...