"Baekhyun açıklamama izin ver."
Peşimden gelen Chanyeol'den olabildiğince uzaklaşmak istiyordum. Adımlarım oldukça hızlı ve bir o kadar da öfkeliydi. Onunla şu an konuşmak istemiyordum. Mümkünse uzun bir süre boyunca da onunla konuşmak istemiyordum.
Önüme geçip beni durdurduğunda daha da sinirlendim. Az önce öğrendiklerimi kabullenmek bile zorken Chanyeol'ün açıklamalarını dinlemek istemiyordum. Şu an onun sesini bile duymak istemiyordum. "Hiçbir şey duymak istemiyorum Chanyeol." Sesim beklediğimden de kırgın çıkmıştı. İçimde bir düğüm olmuştu. Öfke ve kırgınlığın oluşturduğu sıkı bir düğümdü ve Chanyeol'ü gördükçe bu düğüm beni boğacak gibiydi.
Panik ve üzüntü içinde bakışlarını gördüm. Korkuyordu. Gözlerinde gördüğüm şey korkudan başka bir şey değildi. Neler yapabileceğimden korktuğuna emindim. Ama ben daha fazla korkuyordum. Ben hiçbir şeyden korkmadığım kadar korkuyordum şu an.
"Lütfen Baek, beni dinlemene ihtiyacım var. Lütfen." Yalvarır tondaki sesi canımı yaktı. Canım deli gibi acımasına rağmen bir de onun bu perişan hali canımı yaktı ve ben kendimden bir kez daha nefret ettim. Acımamam gerekiyordu ona. Ona bir defa acımıştım ve şu an bunun cezasını bolca ödüyordum.
O benim her şeyimdi. O benim güvendiğim tek insandı ve şu an karşımdaki kişi yıllardır tanıyıp güvendiğim adam değildi. O benim ailem olan Chanyeol değildi.
Sakince düşünsem bile altından kalkabileceğimi sanmıyordum. Bana açıklamalarda bulunsa bile artık bir işe yarayacağını sanmıyordum. Çok sinirliydim. Bu sinirimin yarısından fazlası kendimeydi. Ona koşulsuz güvenen bendim. Gözlerimin içine bakarak beni kandırmasına izin vermiştim. Hata bendeydi.
"Bana hiçbir şey açıklama Chanyeol. Bundan sonra senin anlatacağın hiçbir şeyi duymak istemiyorum. Beni yıllarca nasıl kandırdığını duymak istemiyorum." Duysam bile hiçbir şey değişmeyecekti. Hiçbir zamanı geri alıp onun için üzüldüğüm ve dua ettiğim geceleri geri getirmeyecekti.
Hiçbir şey aptal gibi ona inandığım günleri geri getirmeyecekti. Tıpkı öncesinde olanları geri getirmediği gibi.
Onu geçip yürümeye kalktığım sırada bileğimdeki dokunuşunu hissettim. "Hayır." Dedim kendimi ondan olabildiğince uzaklaştırıp. "Bana dokunmayı aklından bile geçirme." Bana dokunursa vücudumun vereceği tepkiden korkuyordum.
Ben artık ondan korkuyordum.
Gözlerinde gördüğüm kahrolmuşluğa daha fazla maruz kalmak istemeyerek arkamı dönüp arabama ilerledim. Ona bir kez daha inanmak istemiyordum. Ona bir daha inanamazdım da.
Bacaklarımdaki güç kesilmek üzereyken ulaştım arabama. Neredeyse düşüp bayılmaktan çok korkmuştum. Bayılsam bile Chanyeol'den çok uzakta bir yerde bayılmak istiyordum. Kendimi güvenli bölgeye attığımı sanarak derin bir nefes aldığımda arabamın tam karşısında dikilen Chanyeol'ü gördüm.
Arabayı çalıştırdığımda milim bile kıpırdamamıştı. Orada öylece dikileceğini biliyordum. Bunu bildiğim için derin bir nefes alarak kendimi sakinleştirmeye zorladım. Arabamın karşısındaki perişan görüntüsünün beni etkilemesine izin vermemeye çalıştım. Beni kandırırken bu kadar perişan görünmüyordu.
Arabamın camından dışarı bağırdım. "Chanyeol çekil."
"Hayır, beni dinleyene kadar çekilmeyeceğim." Direksiyonu kavrayan ellerim sıkmaktan bembeyaz olmuştu. Sinirlerim en gergin halindeydi. Onu ezip geçmekle arabanın kapılarını kilitleyip burada saatlerce kalma arasında kararsız kaldım. Sanırım ilki daha mantıklıydı.