"Kız cimcime!"
"Cimcime olacak yaşı geçtim bence!" dedim Emre'ye, gözlerimi devirerek.
Kapıyı açar açmaz elime verdiği çiçeklere göz devirmiştim. O da çoktan babamın kucağına atılmıştı. Evde bir amca - yeğen kucaklaşması görmeye alışık değildim. Dolayısıyla ikisine de garip bir bakış attım.
"Çiçekler bana mı?"
Bu soruyu babamın yanında sorduğumda bir kez, Emre'ye sorduğuma da bin kez utanmıştım. İkisi de birbirlerinin kollarından ayrılmış, bana bakıyorlardı.
"Sana değil, yengeme."
"Bende öyle tahmin etmiştim," dedim.
"Bir dahakine sana da alırız bücür!"
"Bana küçük demek istemekten vazgeç!" dedim, sertçe.
Sesim olması gerekenden fazla bir şekilde emir kipini yansıtmıştı. Babamın bana olan bakışıyla çattığım kaşlarımı indirdim.
"Yani 18 yaşındayım ne de olsa, değil mi?"
"Ama hâlâ Emre abinin miniğisin,"
"Aman ya ne minik!" dedim usulca. Babama şimdiden dikkat çekmek istemiyordum. Emre en az 1 hafta kalırdı bizde. Allah'ım, Buse iyi ki var. İyi ki ayarlamış o dağ işini, hemen aramalıyım!
Odama doğru girerken annem yakalamıştı.
"Bugün de odandan biraz olsun ayrılırsın ve ailen ile vakit geçirmek istersin diye düşünüyorum tatlım. Hem de en sevdiğin kuzeninle!"
"Ders notlarım Buse de kaldı sanırım anne, onu soracağım."
"5 dakikan var,"
Oflayarak odama girdim ve sehpanın üzerinden hâlâ ters duran telefonumu alıp çevirdim.
Buse kişisinden 38 cevapsız arama
2 sohbetten 22 mesaj"Bu kız aşırı işsiz! Denendi ve onaylandı!"
Cevapsız aramalar bölümüne girip Buse'nin aramasına tıkladım ve geri dönüş yaptım. 1 kez çaldıktan sonra Buse açtı ve daha ben konuşmadan konuşmaya başladı.
"Nihayet!"
"Kuzenim geldi, iyi ki de dağ evini ayarlamışsın. Sana teşekkür etmek için aradım,"
"E o da gelsin,"
"Saçmalama Buse! Ondan kaçmak için geliyorum zaten,"
"İyi, tamam ya. Servis ile gideceğiz, yarın sabah 7'de haberin olsun diye aradım."
"Tamam, görüşürüz."
"Görüşürüz,"
Telefonu kapattıktan sonra gelen kapı sesine döndüm.
"Gel,"
"Ah, çok sevdiğim kuzenim!"
"Çık odamdan!"
"Hâlâ hırçınsın,"
"Sana ne ya?"
Kapıyı sessizce örtüp bana doğru yaklaştı. Aramızda 1 adım kala durdu ve sırıttı.
"Çok sevdiğin bebeğini kırdığım için mi hâlâ nefret dolusun bana?"
"Saçmalıyorsun," dedim hafif renk verici balmı sürerken.
"Çok güzel olmuşsun,"
"Sordum mu?"
"Beni zorlama Selin. Hiç tavsiye etmem,"
"Ne bu şimdi, psikopat ayakları falan mı?"
"Beni zorlarsan,"
"Zorlarsam?"
Durakladı. Gözlerini gözlerime tamamen kenetlemişti. Nasıl bir saçmalıktı? Bakışları içimi ürpertirken bedenime giren soğukluğu hissetmiştim.
"Çocuklar, haydi yemeğe!"
Annemin seslenişi ile gözlerini üzerimden çekti ve odamın düzenine kaydırdı.
"Çekilirsen? Yemek yemeye gideceğim!"
"Buyrun Selin hanım,"
Kapıyı sertçe vurup çıkmıştım. Mutfağa geldiğimde sinirli halimi gören annem yine sorguya çekmeye başlamıştı.
"Ne oldu? Buse ile mi kavga ettin?"
"Hayır,"
"Neyin var peki?"
"Yok bir şeyim anne,"
"Peki, öyleyse." diyerek elime uzatmıştı servis tabaklarını, annem. Masaya tabakları yerleştirdikten sonra annem de yemekleri getirmişti. Servis ederken o ana yemekleri, bende çorbaları koyuyordum. İlk başta Emre'den başlamam için annem kolumu dürtmüştü. Yüzüme yalandan bir tebessüm yerleştirip çorba doldurduğum kaseyi Emre'ye uzattım.
"Teşekkür ederim,"
"Afiyet olsun," dedim gözlerimi devirerek. Ben bu çocuktan hoşlanmadıkca o daha yakınımda bitiyordu. Birgün bu evde delireceğim arkadaşlar, ve o gün hepimiz delireceğiz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERCESTE
ChickLit"Hepimiz kendi gezegenimizde yaşıyoruz. Peki, ya bu gezegene bir başkası girmeye çalıştığında? Belki kapılarımızı kapatıyoruz suratına, ama ya zorla girmeye çalışıyorsa? Ya da o sizin kaderinizse ve siz kaderinizi değiştiremiyorsanız? Belki de farkl...