"Nuray Abla, o kapının önündeki çocuk kimdi? Çok halsiz bir hâli var gibiydi," diye sordum meraklı gözlerle. Nuray Abla, gözlerini dışarıda gezdirip telaşlı bir şekilde yüzüme baktı. "Gitti mi? Hayır, nasıl gider? Ona beklemesini söylemiştim!"
Sesi tiğ çıkan Nuray Abla'ya baktım. "Neyi vardı ki?" diye sordum anlamsızca. Arka tarafta duran renkli koltuklardan, eflatun olanını işaret ederek konuştu. "Acelen yoksa oturalım, bir çay koyayım sana. Öyle anlatayım ablam,"
Gülümseyerek, "yok," dedim. "Önemli bir işim yok," diyerek oturdum. Nuray Abla olduğu yerden mutfak tarafına doğru geçtiğinde cebimden telefonumu çıkardım ve tekrar Mustafa'yı tuşladım. Hâlâ telefonuna ulaşılamıyordu. Anlamsız bakışlarla çağrıyı sonlandırıp telefonu cebime attım. Elinde tepsiyle gelen Nuray Abla'nın tuttuğu tepsiden bir bardak çayı alıp tekrardan yerime yerleştim.
"Mustafa adında bir çocuk." diye seslendi Nuray Abla. Anlamsız şekilde baktım. Sanırım siyah kapşonlu, gizemli çocuktan bahsediyordu. "Ani travmaları var," dedi, buruk bir sesle. Yüzünü asıp konuşmaya devam etti Nuray Abla. "Küçüklüğünde yaşadığı bazı olaylardan dolayı travmaları var. Kullandığı bir ilaç varmış önceden, bitmiş. Ve ilaç kullanmadığı taktirde yüksek ateşten dolayı bilincini kaybedebilir. Tehlikeli bir durum. Ancak daha tehlikeli bir durum var ki, vermem gereken ilacı bir türlü bulamıyorum. İlacı getirdiğime eminim, ancak yerinde yok!" dedi dolan gözleriyle. Ellerini tutup sakinleşmesini bekledim. "Ablacığım sakin ol. Başka eczane yok mu ki buralarda?"
Sol gözünden akan gözyaşını elinin tersiyle silip konuşmaya devam etti. "Çok bulunan bir ilaç değil güzelim. Bende yeni getirtmiştim, ama bulamıyorum."
Gerçekten de fazlasıyla can sıkıcı ve üzücü bir durumdu. Ki çocuğun o hâlleri asla gözümün önünden gitmiyordu. Bir yandan da keşke markete girmeden öne yanına gitseydim diye düşünerek vicdan azabı çekiyordum.
"Bulamaz mıyız onu?" diye sordum şaşkınlıkla. "Kimi?" dedi Nuray abla dolu dolu gözlerle. Kafası o kadar çok dağılmıştı ki, sabit konumuzdan bile fırtıp gitmişti. "O çocuğu," dedim üzgünce. Birkaç dakika düşünüp çayından yudum aldı, sonra konuşmaya devam etti. "Aslında," dedi duraksayarak. Bir anda parıldayan gözleri, gözlerimi buldu ve konuştu. "Bir numara bırakmıştı. O numarayı ararsak bulabiliriz," dedi sevinçle. Kocaman gülümsedim, "arayalım öyleyse!" dedim heyecanla. "Bekle sen burada güzelim, ben numarayı kapıp geliyorum!" dedi Nuray abla da heyecanla.
İçimden dualar ederken birkaç dakika sonra Nuray Abla elinde küçük bir beyaz not kağıdı ile yanıma gelmişti. "Al telefonu, söyleyeceğim numarayı sana. Sen yaz, ben heyecandan yazamam şimdi," dedi gülerek. "Tamam tamam!" dedim heyecanla, gülümseyip bana uzattığı telefonu aldım. Numarayı yavaş yavaş girdim, ve arama butonunu tuşladım.
"Aradığınız kişiye şuanda ulaşılamıyor, sinyal sesinden sonra mesaj bırakınız."
Bu ses bugün en fazla ve en itici bulduğum ses olabilirdi. Üzgün bakışlarla telefonu kulağımdan çektim, ve sessizce "kapalı," dedim. Bir anda parıldayan gözleri soldu Nuray Abla'nın. Ellerimi, Nuray Abla'nın boynuna dolayıp üzgün ama iyileşmeye çalışan sesimle konuştum. "Her şey çok güzel olacak eminim, sıkma sen o güzel canını!" dedim neşeli sesimle. Saçlarına minik öpücükler kondururken, onun elleri de sardı belimi sıkıca. "Tamam güzelim. Seni de işinden alıkoydum, kusura bakma olur mu?"
Nezaketli sesine karşı boynundan ayrılıp şakacıktan kaşlarımı çatıp güldüm. "Ne alıkoyması? Duymamış olayım!"
"Duysan ne olur cimcimem!" Nuray Abla'nın sonunda yerine gelen sesine karşılık kocaman gülümsedim, ve market poşetimi de elime alıp yavaşça ayaklandım. "Öyleyse bana müsaade ablalar güzeli. Görüşürüz yine, haber et bana olur mu?"
"Olur fıstığım. Haydi dikkat et kendine," diyerek uğurladı Nuray Abla beni kapıdan. Eve doğru giderken sessize aldığım telefonumu arka cebimden elime geçirdim ve ekrana birkez tıkladım. Tıklamam ile açılan telefonumdaki çağrı bildirimlerini görünce gözlerimi odakladım. 1 kez annem, 3 kez buse aramıştı. Öncelikle annemi arama butonuna tıkladım, Buse'den daha önemli olduğu aşikardı.
Birkez çaldıktan sonra annem kibarca yanıtladı telefonumu. Annemle kısa bir görüşme yaptıktan sonra kapatıp hemen Buse'ye döndüm. Kısa bir çalıştan sonra açan Buse, önce neden telefonuma bakmadığım ile alakalı kısa bir azar söyleşisi geçmiş daha sonradan da Mustafa'ya bir türlü ulaşamadığını söylemişti. Evet, Mustafa'ya garip bir şekilde bende ulaşamıyordum.
Bu hem beni ürkütüyor, hem de fazlasıyla telaşlandırıyordu. Evini bilsem şuan direkt evine gidecektim, o derece! Dur bir dakika! Mustafa'nın bana hediye ettiği kitabın arkasında, Mustafa'nın ev adresi ve telefon numarası yazıyordu. Eve gidip bir an önce o kitabı bulmalıydım. Ama önce Buse'den kurtulmam gerekiyordu. Çünkü Mustafa'yı tek başıma bulmayı istiyordum. Tek başıma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERCESTE
ChickLit"Hepimiz kendi gezegenimizde yaşıyoruz. Peki, ya bu gezegene bir başkası girmeye çalıştığında? Belki kapılarımızı kapatıyoruz suratına, ama ya zorla girmeye çalışıyorsa? Ya da o sizin kaderinizse ve siz kaderinizi değiştiremiyorsanız? Belki de farkl...