Multimedia : Mustafa ve Selin.
Bu fotoğrafı, bizzat yaşayacağımız bölümler okuyacağız. İyi eğlenceler!Aslında bu çifti çok sevdiğimden, ve bu fotoğraftan gerçekten samimiyet gördüğümden koymak istedim. Birgün, buralar da değerlenecek. İyi okumalar.
Gözlerimi araladığımda penceremden gelen güneş ışığının tavanda sarımsı bir renk oluşturduğunu gördüm. Zorlukla üzerimdeki battaniyeyi hafifçe kaldırırken yatağımın kenarında olan telefona uzandım, ve saate baktım. Saat daha yeni yeni 9'a geliyordu. Tam karşımda duran boy aynasında çökmüş kendime bakıp tekrar uyumak için yorganımı üstüme çektim.
***
"Tamam Ceyda teyze, ben hallederim. Aynen aynen, sen rahatına bak. Ben bir şeyler hazırlarım,"
Buse'nin sesini odamda duyduğumda yorganımı üzerimden çektim, ve Buse'ye göz devirdim. "Burada ne işin var?"
Buse soğuk tepkime aldırmayıp gülümsedi, ve "günaydın güzellik!" dedi neşeyle. Burgun bir "günaydın," dedikten sonra ayağa kalktım, ve üzerime rahat bir şeyler geçirdim. Saçlarımı dağınık topuz yaptıktan sonra kendimi direkt lavaboya attım.
Elimi yüzümü yıkadıktan sonra mutfaktan gelen Buse'nin sesine yanlışlıkla kulak misafirliği yapmıştım.
"Tamam, görüşürüz değil mi Mustafa?"
Buse'nin telefonda konuştuğunu, hatta Mustafa ile konuştuğunu anlayınca kaşlarımı istemsizce çattım ve mutfağa doğru ilerledim. Telefonu kapatıp rafların birine koyduğunda, "Mustafa ile mi konuşuyordun?" diye sordum. "Evet kuzum, beraber bir şeyler yapacakmışız da,"
Mışız? Mışız eki mi o? Buse'nin haberi olmadan Mustafa plan mı yapmış? Buse'yle plan mı yapmış?
"Anladım," diye yanıt verip sandalyeme oturdum. Bir iki bir şeyler yedikten sonra, bitmiş bardağıma çay doldurmak üzere ayağa kalktım. Buse'nin koluyla beni durdurması, dengemi sarsıp sabitlediğinde gözlerinin içi parlayaraktan sordu. "Bugün bizimle bir şeyler yapmaya ne dersin?"
Bizimle? Bizim? Biz?
Birinci çoğul eki, bende farklı farklı tilkiler uyandırken hafifçe mırıldandım. "Ders çalışacağım. Siz benim yerime de eğlenin,"
Ayağa kalkıp kendime çay doldururken, arkamı dönük bir şekilde cevabını tahmin ettiğim bir soru sordum. "Onu seviyor musun?"
"Kimi?"
Buse'nin sorusu beni şaşırtmıştı. Oysa Mustafa'dan bahsettiğimi biliyor olmalıydı. "Mustafa'yı," dedim durgunca.
"Evet seviyorum," Buse'nin cümlesini duyduktan sonra bardak istikametinden çıkan sıcak suyu bacaklarımdan süzerek, ayağıma kadar dökmüştüm. "Selin! İyi misin?"
"İyiyim," dedim. 7 harf ve sadece bir kelime. "Sevgili olacak mısınız?"
Buse, bu soruma kendinden emin bir "hayır," cevabı verdi. Anında dönüp yüzüne boş boş baktım. Ne demekti bu? Sonuçta flört olsalardı, mutlaka sevgili olma imkanları da vardı. Değil mi? "Nasıl yani?" diye sordum, çay bardağımı masaya koyduktan sonra.
"Olmaz. Yani Mustafa ile ben birbirimize göre değiliz, Selin. Kitap türlerimiz bile farklı. O daha çok edebiyat seviyor, ben ise fantastik. Onun favori müzik tarzı slow, benim ise pop. Ya da ben gündüz, o gece. Tamamlayamıyoruz birbirimizi. Eğer o beni çok sevseydi de, aynı elmanın iki yarımı olacaktık. Kendimize göre yarımlar bulup, bir elma oluşturmak daha iyi. Sence de öyle değil mi?"
Buse'nin dediklerine oldukça şaşırmıştım. Her kelimesi Mustafa olan bu kıza ne olmuştu? Buse'nin konuştuklarının aslında onun cümleleri değil de, Mustafa'nın cümleleri olduğunu biliyordum. Her kimin cümleleriydi bilemezdim ama, dedikleri kesinlikle doğruydu. Buse gündüz, Mustafa geceydi. Peki, gecelerde güneş olur muydu? Olmazdı. Buse, gündüze ait bir varlıktı. Buse güneşti belki, ama Mustafa da aydı. Buse'ye masmavi bir gökyüzü belki, ama Mustafa'ya da yıldızlar lazımdı. Mustafa'nın onu değiştirmeye çalışacak, onu yerinden edecek, onun ışığıyla eş değer veya ondan daha kuvvetli bir ışığa ihtiyacı yoktu. Mustafa'nın ışığını paylaşabileceği, bir olacağı, beraber olup ayrılmayacağı yıldıza ihtiyacı vardı. Aslında hepimizin bilmediği bir gerçek vardı. Güneş gündüzünde, ay gecesinde güzeldi. Asıl çirkin olan, onu değiştirmeye çalışandı.
"Onu seviyorum," dedi Buse. "İnan bana, onu çok seviyorum."
"Ama her şey sevgi değil ki. Birbirimizi çok sevsek bile anlaşmazlıklar çıkacağını çok iyi biliyordum. Bu yüzden hayatıma bakacağım,"
Buse'ye içten gülümsedim. Aslında bu gülümseme, Mustafa'ya olan gülümsememdi. Mustafa'nın yıldızı bendim. Biz geceydik, onlar gündüzdü. Mutsuz muyduk? Asla. Biz sakinliğin verdiği huzurduk. Biz hep gece, hep ay ve yıldız olarak kalacaktık.
"En güzelini karar vermişsin. Peki, bugün mağaza mağaza dolaşmaya ne dersin?" diye sordum heyecanla, çayımı yudumlarken. "Ciddi misin?" diye sordu, Buse de heyecanla. "Evet," dedim ve içten bir kez daha gülümsedim.
"O zaman ben eve gideyim hemen! Hazırlanıp ararım seni," dedi Buse ayaklanıp. Beraber kapıya doğru yönelirken, sarılıp göndermiştim. Şuan keyfim aşırı yerindeydi, büyük bir yükü kollarımdan aşağı bırakmış gibiydim. Telefonumu yatağımın üzerinden alıp hemen WhatsApp'a girdim.
Sabitlenmiş sohbete, -Mustafa💕'ya- girip hemen mesaj bölümüne tıkladım. "Bugün Buse, sen ve ben takılmaya ne dersin?" yazıp gönderdim. Mesaj gider gitmez, Mustafa görüldü atmıştı. Mustafa'nın benim sohbetimde olduğunu fark etmiştim. "Seve seve," yanıtını alınca telefonu huzurla yatağımın üzerine tekrar bıraktım, ve güzelce hazırlanmak üzere dolabımın önüne geçtim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERCESTE
ChickLit"Hepimiz kendi gezegenimizde yaşıyoruz. Peki, ya bu gezegene bir başkası girmeye çalıştığında? Belki kapılarımızı kapatıyoruz suratına, ama ya zorla girmeye çalışıyorsa? Ya da o sizin kaderinizse ve siz kaderinizi değiştiremiyorsanız? Belki de farkl...