"İtiraf köşesi mi yapıyoruz yani?"
"Eveet!"
Lisede en çok oynadığımız oyun buydu. Adını duymamış olabilirsiniz. Çünkü biz uydurduk.
Ben ve canım arkadaşlarım.Buse, Mustafa'nın yazılı olduğu kağıdı çektiğinde ellerini birbirine çırptı ve kağıdı gösterdi.
Mustafa portakal suyundan bir yudum alıp düşünmeye başladı. O düşünürken Buse ile bende kıkırdıyorduk.
"Ortaokulda suni teneffüsün nasıl yapıldığını öğretme amacıyla bir kızı öpmüştüm,"
"Ne?"
Hepimiz gülmeye başlamıştık. Suni teneffüs taktiği ha? Bu taktik işe yarar beyler, ama sadece ortaokulda.
"Oğlum, sen mazide hızlıymışsın!"
Furkan'ın dediğine büyük bir kahkaha attım.
Buse'nin de annesinden gizli bir tencere yaprak sarması yediğini dinledikten sonra sıra bana gelmişti. Neyi anlatacaktın Selin Seren? Hangi rezilliğini?
İç sesim ile kavga ederken Burak'ın, "hadi!" demesiyle kendime geldim. Başlıyorum. Bismillahirrahmanirrahim.
"İlkokulda sınıf hocamızın oğluna aşıktım. Bir keresinde keşke baban yerine dersimize sen girseydin dedim,"
"Ne?"
"Çapkın Selin diyeceksiniz!"
Birden yükselen kahkaha sesleri ile kendimi tutamayıp bende gülmeye başladım. Komikti ve rezildim.
"Kahve içer miyiz?"
"Ben içerim ama kahve keyfimi odamda ders çalışarak sürdürsem ayıp etmiş olur muyum?" diye sordum dudaklarımı kıvırarak.
"Ders çalışman için yeterli vaktin olacak sevgili inek arkadaşım, lütfen biraz bize o mükemmel vaktinizi ayırır mısınız?"
Buse'ye bakıp güldüm. Haklıydı. Belki bugünlük kendime izin verebilirdim.
"Peki," diyip gülümsedim.
"Ah, ben annemle görüşmeyi unuttum!"
Buse'ye endişeyle baktım. Daha sonra telefonumun saatlerdir kapalı olduğu ve şarja takmadığım aklıma geldi.
"Sanırım bende ve bu yüzden telefonu açtığımda annem tarafından kıyamet kopabilir,"
Furkan ile Burak gülerken ayağa kalktım.
"Ben telefonumu şarja takayım," dedim ve gülümseyip yukarıya çıkmak için merdivenlere yöneldim.Furkan ile Burak'ta basketbol oynamak için Mustafa'yı ikna etmeye çalışırlarken, Buse de kahve yapmak için mutfağa gittiğini belirtmişti.
Odaya çıktığımda yatağın üzerine bıraktığım telefonumun ekranına belki bir ihtimal açıktır diye tıkladım.
Kapalıydı.
"Aferin sana Selin!" diye kendi kendime saydırırken kapımın açılma sesini duydum.
Kapıya doğru kafamı çevirdiğimde gelen kişinin Mustafa olduğunu gördüm. Hafiften bir tebessüm ettim. Elindeki kitabı bana uzatırken anlamayan bakışlarla baktım."Bunu sana getirdim,"
"Kitap okumayı sevdiğini söylemiştin," diye devam etti.
"Teşekkür ederim,"
Gülümsedi hafiften. Alnına dökülen kumral saçlarını elinin tersiyle itip dudaklarını araladı.
"Daha önce okumamıştın, değil mi?"
"Okumadım, ama sanırım artık severek okuyacağım!"
Gülümsedikten sonra konuşmaya devam etti.
"Ben aşağıdayım öyleyse,""Tamam, geliyorum bende."
Mustafa kapıyı örttükten sonra sehpanın üzerine bıraktığım kitaba baktım. Üzerinde güzel bir kadın portresi olan bir kitaptı bu.
Gülümseyip tekrar sehpanın üzerine bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERCESTE
ChickLit"Hepimiz kendi gezegenimizde yaşıyoruz. Peki, ya bu gezegene bir başkası girmeye çalıştığında? Belki kapılarımızı kapatıyoruz suratına, ama ya zorla girmeye çalışıyorsa? Ya da o sizin kaderinizse ve siz kaderinizi değiştiremiyorsanız? Belki de farkl...