" Yaslan göğsüme sevdiğim.
Benim gönlüm gök gibidir, açık deniz gibidir. Pas tutmaz benim içim, yeryüzü gibidir, toprak gibidir. Sen ki bulut gibisin, su gibisin, güneş gibi bazen..."🖤
İşte olmayı hayal ettiği yerde, ailesi ve sevdikleri ile birlikte büyük bir masanın etrafındaydı. Kimse olanlar hakkında tek kelime etmemiş, herhangi bir imada dahi bulunmamıştı. O acı hesaplaşma hiç yaşanmamış gibi, oturmuş neşe içinde çocuklarının düğün yemeğini yiyor ve hoş sohbetlerine kaldıkları yerden devam ediyorlardı. Kocaman masanın etrafında toplanmış kalabalığın üzerinde tek tek gezdirdi bakışlarını. İhtiyacı olan tam da buydu. Sevdiği insanların yanında olduğunu görmek ve hep var olacaklarını bilmek. Dudağının kenarında kırık bir tebessüm yer etse de yine de dakikalar önce yaşadığı o anların ağırlığı göğsünün tam ortasında tüm çıplaklığıyla duruyordu. Gözlerinin gerisinde kara bir bulut dolaşıyordu hala. Yağmak için fırsat kolluyordu zalim damlalar. Bu kadarı sana yetmemiştir, canını biraz daha yakayım diyordu sanki anılar... Bir sis perdesinin ardından izliyordu karşısındaki neşeli suretleri. Yine de herşeye rağmen bir şükür geziniyordu dilinin ucunda. Artık kocaman, gerçek bir ailesi vardı. Hep özlemini çektiği kalabalık ve sevgi dolu bir aile...
Mirza eline dokunup ona gözleriyle İyi misin der gibi baktığında, sıcak bir tebessümle karşılık verdi kocasına. Artık iyiydi işte. Ona umut veren bu kara gözler olduğu sürece hep iyi olacaktı.
🖤
Yemek sonrası herkesle vedalaşmış ve evlerinin yolunu tutmuşlardı. Sahra'nın başı yine Mirza'nın omuzunda. Mirza'nın bir kolu onun ince belinde , diğeri ise avuçlarının arasında...
" Eve geçmeden önce bir yere uğrayabilir miyiz!" Diye sordu kısık bir sesle. O kadar çok bağırmıştı ki boğazı hala sızım sızım sızlıyordu. Sesindeki yorgunluk Mirza'nın tüm merhamet duygularını şaha kaldırdı.
" Bu saatte mi?" Dedi düz bir ifadeyle. Saat neredeyse gece yarısına yakındı. Genç kız başını onun omuzundan kaldırıp onaylar biçimde salladı.
" Annemle, babamı görmek istiyorum. Sadece birkaç dakika... Olur mu?" Mirza onun sesindeki ve bakışlarında ki muhtaçlığı öyle derininde hissetti ki, olmaz demek aklının ucundan bile geçmedi. Oflaz'a döndü ve mezarlığa sürmesini salık verdi. Sahra " teşekkür ederim"diye fısıldadı ve sanki ayakta durmakta zorlanıyormuş gibi kafasını yeniden genç adamın omuzuna yatırdı. Mirza tek eli ile onun aydan daha parlak güzel yüzünü parmakları ile sevdi, okşadı. " Sen yeter ki iyi ol" diye fısıldadı kulağına ve dudakları güzel karısının alnına kaydı, oraya ufacık, samimi bir buse kondurdu.
Araba durduğunda, Sahra usulca doğruldu kocasının omuzundan. Mirza ondan önce davranıp dışarı çıktı ve koşarak onun kapısını açtı. İnmesi için yardım etti ve gözlerinin içine bakarak" seninle gelmemi ister misin" diye sordu. Sahra ona, orada beklemesini, ihtiyaç duyarsa onu çağıracağını söyledi ve gelinliğinin eteklerini hafif toplayarak , engebeli toprak zeminde ağır adımlarla ilerledi. Anne ve babasının mezar taşı gözüne iliştiğinde, derin, kederli bir nefesi ciğerlerine çekti. Buna asla alışamayacaktı. Kaç yıl geçerse geçsin üstünden, onların adını beyaz mermer üzerinde görmeye alışamayacaktı. Babasının Türk bayrağı ile süslenmiş mezar taşına içi kan ağlayarak baktı. Şehit Yüzbaşı Ateş Akıncı. Aşık olduğu ilk adam, ilk komutan... Hemen yanı başında gözünden sakındığı karısı yatıyordu. Deniz Akıncı. Sahra onun da mezar taşına Türk bayrağı yaptırmıştı. Evet, annesi babası gibi asker değildi ama bir defasında Esma annesi yangında vefat edenlerin de şehit sayıldığından söz etmişti. Sahra bu bilgiye sıkı sıkıya tutundu ve annesinin de tıpkı babası gibi şehit olduğuna tüm kalbi ile inandı. Çünkü ahirette birlikte olduklarına inanmak en büyük tesellisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Çöl Çiçeği ~
RomansTek bir gecede yüreklerine ömürlük bir karanlığı misafir eden iki masum... Karanlıkla büyüyen iki kasvetli yürek...Birisi bir avuç ateşe teslim etti yüreğini henüz sekiz yaşında , diğeri bir avuç zehir yüzünden kapattı kalbini henüz on altısında...