" Bir kadının gözyaşı olmak çok kolaydır. Mesele kirpiğinde asılan tebessüm olabilmekte..."
🖤
Genç kadının hıçkırıkları iç çekişlere döndüğünde usulca çekti kollarını Mirza küçük karısının bedeninden. Bir eli ile yüzüne yapışan saç tellerini kulağının arkasına sıkıştırdı ve " iyi misin?" Diye sordu sıcacık, samimi bir sesle. Bu küçük kadının bakışları anlam veremediği bir şekilde içine dokunuyordu genç adamın. Bir şey vardı onda... Adını koyamadığı garip bir şey... Mirza onun kara gözlerinde kendini görüyordu sanki. Henüz bilmiyordu ki ikisini de aynı gece, aynı ateşin kıvılcımları yakıp küle çevirmişti. Ondandı bu tanımlayamadığı benzerlik. İkisinin yüreğinde de benzer acıların izleri saklıydı.
Sahra ağlamaktan kızarmış göz bebeklerini yüzüne çevirdiğinde, içinde bir yerlerin sızladığını hissetti. Gözyaşı hiçbir kadına yakışmazdı şüphesiz ve onun küçüğüne de yakışmamıştı. Mirza'nın çoğu zaman uzun uzun bakmaktan imtina ettiği o zeytin gözlere sanki salıncak kurmuştu damlalar. Göz bebeklerinin ta derininde hala dökülmemiş tanelerin olduğunu görebiliyordu genç adam. Sahra ona iyi olduğunu belirten bir baş hareketi yaptığında yataktan usulca kalktı .
" Yemek hazırlamıştım. Açsındır sende , sabah da doğru düzgün bir şeyler yemedin zaten. Hadi kalkıp yüzünü yıka ben de aşağıya inip yemeği tekrar ısıtayım. Buz gibi olmuştur şimdi. Soğuk yemekten hiç haz etmem" dedi ve kapıya yöneldi. Hiçbir zaman birilerini teselli edebilen bir adam olmamıştı ve böyle durumlarda tam olarak nasıl davranması gerektiğini bilemiyordu. O nedenle mümkün olduğunca olağan davranmaya ve bir sorun yokmuş gibi rahat olmaya çabalıyordu. Sahra onun bu halini biraz garipsemiş olsa da üstünde durmadı. Zira gördüğü kabus tüm benliğinin sarsılmasına neden olmuştu. Alışkındı elbette yıllardır böyle kabuslar görmeye ama her defasında bir öncekinden daha büyük bir sarsıntı yaşamaktan da kendini alamıyordu ne yazık ki. Mirza'nın cevap bekleyen bakışlarını fark ettiğinde "tamam, birazdan gelirim" dedi fısıltı gibi çıkan kırık bir sesle ve yataktan doğrulup adımlarını odanın içindeki küçük banyoya yönlendirdi.
Ayaklarını sürüyerek banyoya girdi. Suyu açıp avuçlarına dolmasını sükunetle izledi. Birkaç defa sertçe çarptı yüzüne soğuk suyu. Kendine gelmek ister gibi art arda ve sertçe. Bakışlarını aynaya çevirdiğinde gördüğü şey kendisi değildi. Ruhunu, anne babasını kaybettiği o ateşin içinde bırakan sekiz yaşındaki o küçük kızı görüyordu yansımasında. Bir kez daha o küçük kızın acısına gömülmüştü yüreği. Bu kabuslar öyle savunmasız bırakıyordu ki onu, ne zaman bu kabuslardan uyansa kendini dünyanın en güçsüz insanı gibi hissediyordu. Kalbi ağrıyordu. Hem de çok. Göğsünün tam ortasında nefesini kesen bir ağırlıkla yaşıyordu yıllardır ve bu ağırlık ömrünün son gününe kadar hep orada kalacak ve nefesini kesmeye devam edecekti, biliyordu. Çünkü acısı hep ilk günkü gibi tazeliğini koruyordu. Geçen onca yıla rağmen hissettiği sancı hiç azalmamıştı , azalmıyordu, azalmayacaktı da. Anne babasını her düşündüğünde, her özlediğinde, o yangın onu yakmaya devam edecekti. Ne babasının çaresiz çırpınışlarını unutabilecekti, ne annesinin acı dolu çığlıklarını. Ailesini yakan o ateş onu nefes aldığı her an küle çeviriyordu. Bu azap onun sonu olacaktı biliyordu.
Ellerini önünde dikildiği tezgaha yaslayıp, gözlerini kapattı ve derin birkaç nefesi içine çekerek kendini toparlamaya çalıştı. Kendine gelmeli ve aşağıya inmeliydi. Yoksa kocası yine gelir ve onu cevaplamak istemediği sorularla rehin alırdı. Şu an ona açıklama yapmaya gücü yoktu. Henüz doğru düzgün tanımadığı adamı acısına ortak etmeyi düşünmüyordu. O yüzden yanına gidip onu bir sorun olmadığına ikna etmeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Çöl Çiçeği ~
RomanceTek bir gecede yüreklerine ömürlük bir karanlığı misafir eden iki masum... Karanlıkla büyüyen iki kasvetli yürek...Birisi bir avuç ateşe teslim etti yüreğini henüz sekiz yaşında , diğeri bir avuç zehir yüzünden kapattı kalbini henüz on altısında...