Ah! gülüşlerinde güneşler dolanan , bakışları bozkırımda açan tek çiçek! Sen gittin ya bahar uğramıyor o gün bugün. Şimdi ne haldeyim hiç sorma; sensiz sevda ne demekse o'yum işte... Koskoca evrenin orta yerinde kalmış, şaşkın bir nokta. Sensiz yaşamanın karşılığı neyse lügatta, o'yum işte... Soluksuz, ışıksız ve kimliksiz. Herşeye kör ve herkese dilsiz...
( Naim Tekin)
🖤
Çiçek mahallesinde sıradan bir gün daha başlıyordu. Genç kadın, bir sokak ötedeki çalıştığı, kütüphane-kafeye giderken yolda gördüğü herkesle kibarca selamlaşıyordu. Hatta mahallede pek sevilmeyen Sevda ile dahi selamını hiç kesmiyordu. Kadının hakkında hiç iyi şeyler duymamıştı ama buna rağmen onun içinde bir yerlerde temiz bir yanı olduğuna inanıyordu. Yine de bazen kızıyordu kadına. Mahallede herkes o yolun yolcusu diyordu Sevda için. Kulağına çalınan birkaç dedikodu, para karşılığı bedenini satıyor diye fısıldamıştı. "Yazık" dedi kendi kendine" bir insan niye kendine böyle bir zulmü reva görür ki." Aklı almıyordu doğrusu. Her gün başka bir tende günaha sürüklenmek, ne korkunç bir ızdıraptı kim bilir. Düşüncesi bile tüylerini diken diken etmeye yetiyordu. Başını hızla iki yana sallayıp, hayatı mütemadiyen penceresinin önünden sokağı seyrederek , ara sıra birilerine laf atarak ve bazen de bir şeyleri esefle kınayarak takip eden, Huriye hanımla da selamlaştı ve hızını kesmeden yürümeye devam etti. Bu mahalleye ilk geldiği zamanları hatırlıyordu da , nasıl da garipsemişti insanlar onu. Bilhassa giyim kuşamı yüzünden hayli dikkat çekiyordu bu turistik ilçede. Eski Foça'nın kendine has sakin bir mahallesinde yaşıyordu son iki yıldır. O korkunç zamanları bir nebze olsun atlatabildiğinde, bir sabah ben gidiyorum demiş ve kimseye bir açıklama yapmadan buraya gelmişti. Sanki o şehirden uzaklaşınca herşey bitecek, acıları son bulacaktı. Oysa bilmiyordu. Yüreği nereye giderse gitsin onunlaydı. Ve dünyanın diğer ucuna da kaçsa acısı kalbinde olduğu sürece içi ilk günkü gibi yanmaya devam edecekti. Geç de olsa anlamıştı bu gerçeği.
Hayri babasının, nedenini bilmediği ama çok uzun yıllardır küs olduğu kardeşi Mümtaz bey ve eşi Fehime hanımın yanına sığınmıştı o zor günlerinde. Mümtaz amcası da eşi Fehime hanım da çok iyi insanlardı ve genç kadını çocukluğundan beri kendi çocukları gibi seviyorlardı. Bunu bildiği için hiç çekinmeden soluğu onların yanında almış ve üstü kapalı da olsa yaşadığı sıkıntılardan bahsedip, yanlarında kalabilmek için adeta yaşlı çifte yalvarırcasına ricada bulunmuştu. Onlara kocasının, ailesinin katili olduğunu söylemeye dili varmamıştı. O yüzden yaşlı çiftte dahil mahallede bulunan herkes genç kadının kocasını öldü biliyordu. Evet ailemin ve hayallerimin katili demekten daha kolaydı öldüğünü söylemek, o da öyle yapmıştı. Hem böylece genç kadının suskun hallerini kimse fazla sorgulamıyor, herkes acısına saygı duyuyordu. Zaten hayat onun için yeterince zordu. Son iki yıldır nefes almanın külfet olduğu zamanlardan geçiyordu. Kalbi son zamanlarda, bu mahalleye geldiği ilk günlerde olduğu gibi ona ihanet edercesine gövdesine dar geliyordu. Hiç istemese de aklı zaman zaman onu yüreğinin eceli olan adama götürüyordu. Son iki yıldır onunla ilgili tek bir söz dâhi duymamıştı. Buna mahal verecek kimse ile görüşmüyordu. Telefonu daima kapalıydı. Yalnızca gerekli olduğu zamanlarda ve sevdiklerinin sesini duymak istediğinde kısa görüşmeler yapıyor ve akabinde derhal telefonu kapatıp, kaldırıyordu.
Düşünceler içinde yolu bitirmiş ve iş yerine gelmişti. Bu işi ona Mümtaz amcasının oğlu Giray bulmuştu. Genç kadın bunun için ona minnettardı. Bu iş olmasaydı kendini bu kadar kolay toparlayamazdı. İnsanlarla iç içe olmak, onlara kitap önerilerinde bulunmak ve küçük sohbetlerle farklı insanları tanımak zihnini meşgul ettiği için daha iyi hissetmesini sağlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Çöl Çiçeği ~
RomantikTek bir gecede yüreklerine ömürlük bir karanlığı misafir eden iki masum... Karanlıkla büyüyen iki kasvetli yürek...Birisi bir avuç ateşe teslim etti yüreğini henüz sekiz yaşında , diğeri bir avuç zehir yüzünden kapattı kalbini henüz on altısında...