Yokluğunun üstünden kaç mevsim geçti. Kaç kez bahara uyandı kırlar, kaç kez yaprağını döktü bahçemde ulu çınar. Kaç umut soldu gözlerimde, kaç gülücük açmadan soldu içimde... Çıktığım yollarda kaç kez duvarlara çarptım. Yol bitti. Ay dondu. Gece küstü. Şarkılar bıraktığın yerde sustu.
Naim Tekin
🖤
2 yıl önce;
" Buldunuz mu o herifi!" her kelimede sesinden öfke akıyordu genç adamın. Oflaz huzursuzca bakındı sağa sola.
" Abi mesele neyse bize söylesen, biz halletsek" dedi yalvarır gibi. Günlerdir hali hal değildi Mirza'nın. Ne olduğunu bilmiyordu ama iki gece evvel aldığı bir telefon bir anda o melankolik halden sıyırmıştı genç adamı. Ve o günden beridir de ateş topu gibi geziyordu ortalıkta. Öyle ki , öfkesi yaş odunu dâhi tutuşturacak kadar alevliydi. Oflaz adamın kızgın ve merhametten yoksun bakışları karşısında sertçe yutkundu. " Buldunuz mu! Bulamadınız mı?" Dedi Mirza öfke ile adamın üstüne yürüyerek. Oflaz bir adım geri kaçtı ve adamın karanlık gözlerine dikkatle baktı. Mirza'nın karanlık gözlerinden, gözlerine dökülen ölüm fermanı duraksamasına neden oldu. " Bu- bulduk abi" dedi kekeleyerek.
" Çocuklar depoya götürdü. Emrettiğin gibi"Mirza ürkütücü bir sakinlikle ceketini askıdan çekip, sırtına geçirdi. " İyi , yürü o zaman gidiyoruz" dedikten sonra genç adamı beklemeden hızlıca çıktı dağ evinin ahşap kapısından. Oflaz hemen arkasından seri adımlarla çıkıp, arabaya varmadan ona yetişti. Şoför koltuğuna yerleştiğinde, Mirza'da ön yolcu koltuğunda yerini almıştı. Yüzü tabiri caizse duvar gibiydi. Oflaz dakikalar önce gözlerindeki karanlık öfkeye şahit olmamış olsaydı ne düşündüğünü anlayamazdı. Arabanın içindeki sessizlik uzayıp gidiyor ancak Oflaz neler olduğunu sormaya kati suretle cesaret edemiyordu. Tek bildiği bu yolun sonunda onları pek de hayırlı şeylerin beklemediğiydi.
Kırk beş dakikalık yolculuğun ardından şehirden uzakta köhne bir alana giriş yaptılar. Bulundukları yer şirkete ait eski depolarının olduğu geniş bir araziydi. Uzun yıllardır kullanılmadığı için bir hayli dökük durumdaydı. Ancak gizli bir hesaplaşma için biçilmiş kaftandı.
Mirza arabadan indi ve kapıyı büyük bir gürültü ile kapattı. Adımları adeta yeri dövüyordu. Gözlerinin içinde çakan şimşekler kalp durduracak cinstendi. Adem ve Veysel onu görünce hemen toparlanıp, saygılı bir biçimde ceketlerinin önünü iliklediler; ancak Mirza'nın onların bu saygı gösterisi ile ilgilendiği yoktu. Bakışları avına odaklanmış bir avcı gibi tek bir noktada kilitliydi. Birkaç metre ileride eli kolu bağlı bir halde yerde boylu boyunca yatan adama bakıyordu fırtınalı göz bebekleri. Her adımında beton zemin adeta sallanıyordu . Yumruk yaptığı elleri öfke ile titriyordu. Ona yaklaştı. Ağır ağır, her adımda öfkesi biraz daha büyüyerek... Yüzü gözü hafiften dağılmış gibiydi. Anlaşılan o yoldayken adamları boş durmamıştı. Ama yeterli değildi bu ceza ona. Mirza'nın, bunca yıl içine çektiği her acı soluğun hesabını verecek, onun ve sevdiklerinin gözünden akan her damla için feryat edecekti. Adamın önünde durdu ve yerde yatan bedeni ayağı ile dürtükleyerek" kalk" diye bağırdı. Meriç güçlükle araladığı gözlerini onun yüzüne dikti ve arsızca gülümsedi. " Ooo, kuzen sen mi geldin. Bu hoş karşılamayı neye borçluyum merak ettim doğrusu"alaylı bir şekilde konuşurken aynı zamanda Mirza'nın emrettiği gibi bedenini usulca yerden kaldırıp oturur pozisyona geldi. Koyu mavi gözlerinde hala aynı alaylı pırıltı vardı. Ve bu bakışlar Mirza'nın zapt edemediği öfkeyi giderek daha da alazlandırıyordu. Bir eli ile genç adamın gömleğinin yakasını sıkıca kavradı ve yumruğunu suratının tam ortasına sert bir şekilde geçirdi.
" Şerefsiz!" diye bağırdı var gücüyle ve ikinci bir yumruğu bu defa adamın o alayla parlayan gözüne indirdi. Bir tane daha, bir tane daha ve bir tane daha... Hırsını alıncaya kadar hiç durmadan ardı ardına yumruklarını genç adamın yüzüne indiriyor ve her darbede öfke ile soluyordu. "Neden lan! Neden? Bunu bize neden yaptın. Seni evladı gibi koruyup kollayan, kimsesiz kaldığında sana kol kanat geren babama, annenin yapamadığı analığı yapan anneme, sana... Sana abi diyen küçük kardeşimize bunu neden yaptın lan! Beni, bizi niye böyle paramparça ettin. Ne yaptık lan biz sana. Böyle bir nefreti hakedecek ne yaptık?" Cümlesi bittiğinde son birkez güçsüz sayılabilecek bir yumruk daha indirdi yüzü iyice dağılmış olan adamın suratına ve onun yere yığılan bedeninin yanına yılgınca bıraktı takati kesilmiş bedenini. Meriç uzunca bir süre yattığı yerde kıpırdamadan ve sesi çıkmadan uzandı. Neden sonra biraz kendine gelebildiğinde, mosmor olmuş gözlerini Mirza'nın yüzüne çevirdi ve "neden öyle mi ? Demek benden bir neden istiyorsun" dedi hafif doğrularak. Mirza artık ona bakmıyor, durgun bir şekilde, yere eğdiği kafasını avuçlarının arasında sıkıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Çöl Çiçeği ~
RomanceTek bir gecede yüreklerine ömürlük bir karanlığı misafir eden iki masum... Karanlıkla büyüyen iki kasvetli yürek...Birisi bir avuç ateşe teslim etti yüreğini henüz sekiz yaşında , diğeri bir avuç zehir yüzünden kapattı kalbini henüz on altısında...