Mirza eve döndüğünde onu felaket bir manzara karşıladı. Sahra salondaki koltuğa yayılmış iki gözü iki çeşme ağlıyordu. Üstelik yerlere saçılmış birkaç buruşuk peçete parçasına ve kızarmış burnuna bakılırsa bu eylem hayli zamandır devam ediyordu. Temkinli adımlarla yanına yaklaştı ve koltuğun kenarına usulca çöktü. Bu hamilelik onu öylesine dengesiz yapmıştı ki Mirza çoğu zaman ona nasıl davranması gerektiğini kestiremiyordu. Kadın o kadar alıngandı ki, bazen ağzından çıkan alelade bir sözden bile akla gelmeyecek anlamlar çıkarıyordu. "Güzelim" diye seslendi. Sahra burnunu çekerek kızarmış bakışlarını yüzüne çevirdiğinde alacağı yanıttan korkarak sordu. " Neyin var. Neden ağlıyorsun?" Sahra iç çekerek oturuş pozisyonunu düzeltti. " Bugün kendimi iyi hissetmediğim için yemek yapamadım." Dedi. Mirza anlayış dolu bir gülümseme ile ona yaklaştı. Dudaklarını kızarmış burnuna değdirip, oraya küçük bir öpücük bıraktı. " Bunun için mi ağlıyorsun yani. Yapamadıysan yapamadın. Bizde bugün dışarıdan söyleriz. Veya istersen çıkar bir yere gideriz. Böyle bir sebepten ağlanır mı hiç" Sahra küçük bir kız çocuğu gibi çekimserce baktı ona. " Kızmadın mı?" Diye sordu. Mirza şaşırmış bir ifadeyle bakakaldı. " Birtanem ben sana ne zaman böyle saçma sapan bir şey için kızdım. Nereden çıkarıyorsun böyle şeyleri. Niye o tatlı canını böyle gereksiz düşüncelerle sıkıyorsun anlamıyorum. " Cümlesi bittiğinde Sahra'nın sulu gözlerinden tekrar yaşlar boşalmaya başladı. Mirza tedirginlikle kıpırdandı. Çok mu sert konuşmuştu? Onu üzecek bir şey mi söylemişti? Söylediklerini zihninde tartarken karısından o cevap geldi.
" Ama Gülpembe 'nin kocası yemek yapamadı diye ona çok kızdı. Hatta bu yüzden onu biraz hırpaladı. Neden yapamadın diye bile sormadı. İnsanlar bazen çok acımasız olabiliyor. " Burnunu çeke çeke, gözünden yaşlar aka aka konuşmayı sürdürdü. " Zavallı kadıncağız bir de o adamın kucağına çocuk verecek düşünsene. Binbir güçlükle taşıdığı, içinde büyüttüğü bebeği kucağına verip, o gaddar adama babalık duygusunu yaşatacak. Bu adaletsizlik değil de ne? Niye böyle insanlar baba oluyor ki... Daha bir insana nasıl davranılması gerektiğini bile bilmeyen adamlar baba olmamalı" Mirza onu göğsüne çekip, yaşlı gözlerine öpücükler kondurdu. Sakinleşinceye dek onu göğsünde yatırdı ve yumuşak hareketlerle saçlarını okşadı. Gözyaşları dinip, ağlayışı küçük iç çekişlere döndüğünde" Sevgilim"dedi yumuşacık bir sesle. " Sormaya korkuyorum ama Gülpembe kim?" Sahra başını onun sıcak göğsünden kaldırdı ve yüzüne bu ne saçma bir soru der gibi baktı. Çatallaşmış sesiyle" Gülpembe 'yi hatırlamıyor musun?" Diye sordu. Mirza bir süre düşündü ancak bu isme dair zihninde herhangi bir profil oluşmadı. Başını olumsuz anlamda iki yana salladı ve " üzgünüm canım, hatırlayamadım" dedi. Sahra alınmış gibi yaptı. " Nasıl unutursun. Aşk olsun. Geçen gün birlikte izlediğimiz dizide ki baş karakter hani. O gün ki bölümde hamile olduğunu öğrenmişti. O kocası olacak ayı da pek sevinmişti hatta." Mirza şaşırmış bir ifadeyle ağzını araladı. Ne yani bunca gözyaşı, bunca hırpalanış bir dizi karakteri için miydi? Sinir bozukluğu ile gülümsedi. Bedenini karısına çevirip yüzünü ellerinin arasına aldı. " Sabah'ım" dedi en içten, en sevgi dolu ses tonu ile. " Yanlış anlama lütfen, sadece anlamak için soruyorum. İzlediğin o dizi ve filmlerin gerçek olmadığını, yalnızca bir senaryodan ibaret olduğunu biliyorsun öyle değil mi? Yani aslında Gülpembe diye birisi yok. O yalnızca bir oyuncu ve oynadığı o karakter de yalnızca bir oyun." Bir çocuğa anlatır gibi tane tane ve anlaşılır cümlelerle ifade etti kendini. Ancak bu defa da ona çocuk muamelesi yaptığı için azar işitti karısından.
" Çocuk muyum ben Mirza? Ne öyle çocuğa anlatır gibi anlatıyorsun. Biliyorum herhalde gerçek olmadıklarını. Ama bunu biliyor olmak üzülmemi engellemiyor. Belki bir yerlerde gerçekten bunları yaşayan birileri var. Hatta belki daha da kötüsünü. Haberlerde görmüyor muyuz. Sokak ortasında hamile karısını döven mi dersin, eften püften sebeplerle sokağa atan mı dersin. Daha neler var neler " Cümlesi bitince Mirza bir kez daha sinir bozukluğu ile gülümsedi. Ama öyle ağız dolusu bir gülümseme değil, bir parça kızgınlık vardı gülüşünde. Kendini böyle olur olmaz şeyler için üzdüğündendi bu kızgınlık. "Anlaşılan gündüz kuşağı da izlenmiş bugün"dedi kadının gözlerinin altında gözyaşından arta kalan izleri temizlerken. " Sana televizyonu hepten yasaklamak lazım aslına bakarsan. Hem senin iyiliğin için hem kızımız için bu şart olmuş gibi gözüküyor." Sahra'nın gözleri telaşla büyüdü. Ciddi olup olmadığını tartmaya çalıştı. O da birbirinden saçma ve kafa bulandırıcı o şeyleri izlemeye meraklı değildi ama bu koca evde gün boyu sıkıntıdan ne yapacağını bilemiyordu. Yoksa hiç derdi tasası yokmuş gibi izleyip izleyip o insanların dertleri ile dertlenmeyi hobi edindiğinden değildi. " Ne yapayım" dedi omuzlarını silkerek. " Ev işi yapmama da müsaade etmiyorsun. Oyalanacak birşey bulamayınca bende mecburen o saçma şeyleri izleyerek vakit öldürüyorum" Mirza bu defa anlayışla gülümsedi. Ellerini tutup üzerlerine samimi bir kaç öpücük kondurdu. " Senin yükün yeterince ağır. Kızımızı taşıyor, onu günden güne içinde büyütüyorsun. Bir de bu halde ev işi mi yapacaksın. Geliyor işte Sevim abla" Sahra küçük bir kız çocuğu gibi dudaklarını büzdü. " Tamam " dedi Mirza. "Anlaşıldı. Sana şu son birkaç ay için kendini çok yormadan oyalanabileceğin bir meşkale bulmamız lazım. Zaten sonrasında kızımız sana sıkılacak vakit bırakmayacak. Ama şu birkaç ay için güzel bir program yapmak şart oldu. Ben halledeceğim bu meseleyi. Sen hiçbir şeyi kafana takma. Kendine ve kızımıza iyi bak yeter. " Sözlerinin ardından hızlıca ayaklandı ve elini karısına uzatıp onu oturduğu koltuktan kibarca kaldırdı. " Hadi bakalım öncelikle bugünü halledelim. Madem benim güzel karım bugün yemek yapmamış, önce çıkıp bir güzel karnımızı doyuralım. Sonra da sahilde yürüyüş yaparız. Eğer istersen akşam çayına da köşke, bizimkilerin yanına gideriz. Ya da istersen kafeye sizinkilerin yanına... Neyse buna en son karar veririz. Hadi bakalım önce seni sıcak tutacak bir şeyler bulalım. Bugün hava oldukça rüzgârlı." Bunları söylerken odaya çoktan varmış, dolabın içindeki askıları talan ediyordu. İlgili bir baba gibiydi. Sahra onu babasına neden benzettiğini bir kez daha anladı. Adam tepeden tırnağa tam bir baba figürüydü. Öyle sevecen, öyle mükemmel, öyle anlayış dolu bir baba ki... Tıpkı kendi babası gibi... Doyamadığı babası gibi... Bu düşünce ile bir anda koca bir hıçkırık dudaklarının arasından kaçıverdi. Mirza elinde üç beş parça kıyafetle ardına döndü. Şaşkınlığı her hâlinden belli oluyordu. Ona anlamaya çalışarak baktı. Saniyeler önce sakinleşmiş görünüyordu. Yine ne olmuş olabilirdi aklı almıyordu. Geçen haftalarda, köşke yaptıkları ziyaret sırasında yaşanan o duygu patlamasının ardından annesi bunların daha iyi günleri olduğunu, son aylara yaklaştıkça duygu durumlarının daha da yoğunlaşacağını söylerken ne kadar da haklıymış. Mirza kadının sıklıkla değişen ruh haline yetişmekte güçlük çekiyordu. Sahra'nın gözyaşları hıçkırıklarına karışarak çoğaldı. Mirza elindeki kıyafetleri yatağın üstüne fırlatıp onu kollarının arasına çekti. Onu sıkıca kucakladı ve " özür dilerim" diye fısıldadı. " Sana fikrini bile sormadım değil mi? Dışarı çıkmak ister misin, aile ziyareti yapmak için uygun musun? Hiçbirini sorgulamadan salak gibi kendi kendime plan yaptım." Sahra yüzünü görebilmek için kendini geri çekti ve burnunu çekerek konuştu. " Ondan değil. Ben... Bir an sana bakınca, yani sen böyle benimle sanki küçük bir kız çocuğuymuşum gibi ilgilenince, babamı hatırladım. Ona öyle çok benziyorsun ki... Fiziksel bir benzerlik değil kast ettiğim. Ruhun... Ruhun sanki onun ruhunu giyinmiş. Onun gibi bakıyor, onun gibi konuşuyor, onun gibi kokuyorsun. Sanki Allah onun yokluğunun acısını dindirmek için seni bana verdi." Mirza tek kelime etmeden -edemeden- onu sıkıca kucakladı ve dakikalar boyu bırakmadı. Öksüz ve yetim büyüyen o küçük kızı kucaklar gibi... Bir baba gibi... Şefkatle ve sevgiyle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Çöl Çiçeği ~
RomanceTek bir gecede yüreklerine ömürlük bir karanlığı misafir eden iki masum... Karanlıkla büyüyen iki kasvetli yürek...Birisi bir avuç ateşe teslim etti yüreğini henüz sekiz yaşında , diğeri bir avuç zehir yüzünden kapattı kalbini henüz on altısında...